19 Mart 2024 Salı

Devrimci Yön

Bir emekçi halk takımı: Ankaragücü / Ahmet Yıldız

Bir emekçi halk takımı: Ankaragücü / Ahmet Yıldız
30 Nisan
10:00 2018

 

“Futbol sadece basit bir oyun değildir, futbol devrimin silahıdır." (Ernesto Che Guevara)

"Vatan için giderim, Ankaragücü için firar ederim!"
(Askere giden bir Ankaragücü taraftarı)

 

Yeteneksiz yöneticiler ve Melih Gökçek(ler)in derin bir kuyuya gönderdikleri Ankaragücü küllerinden doğdu!

Altı yıldır verdiği onur mücadelesi sonucu teknik direktör İsmail Kartal’ın ve seksen milyon vatandaşın deyimiyle “hak ettiği yere”, Süper Lig’e çıktı.

Ankaragücü’müz yalnızca kendi onurunu değil, başkentini adıyla temsil ettiği Türkiye’nin onurunu da kurtardı.

Düşürülmek istendiği zor günlerde bu satırların yazarı, onlarca Ankara milletvekili, bunca zevat devlet ricali Ankaragücü şeref tribününü boş bırakırken onları takımlarını desteğe çağıran yazılar yazdı. (Ankaragücü Küllerinden Yeniden Doğuyor - 2016), (Ankara Milletvekilleri Ankaragücü Maçlarını Niye Gitmiyor - 2017)

Kırk yıldır Ankara'da yaşayan "sol"da bir taraftar, bir edebiyat yazarı olarak duyduğum sorumluluk duygusuyla söyleyebilirim ki Ankaragücü tıpkı Cumhuriyetin ilk yıllarındaki mücadelesi gibi İstanbul takımları karşısında gösterdiği mücadeleyle Türk futboluna örnek olacak.

 

EMEKÇİLERİN KURDUĞU HALKÇI BİR TAKIM: ANKARAGÜCÜ

1910'da Osmanlı imparatorluğunun başkenti İstanbul'da kurulmuş, şimdi Türkiye Cumhuriyetinin başkenti Ankara'nın adını taşıyan ve sonsuza dek yaşayacak olan köklü bir takımdır Ankaragücü.

Ülkemizin ve dünya spor kulüplerinin en eski, en büyük ve en onurlu takımlarından biridir. 

Kuruluşundan bugüne yaşamış olduğu olaylar, futbol sistemiyle ve egemenlerle olan ilişkisi, Ankaragücü'ne her kulüpte olmayan bazı özellikler kazandırmıştır.

Başkentler takımı olmasına karşın bu soyluluğunun yanında, bir takım zenginlerin, "monşerler"in, mafya bozuntularının, belediye başkanlarının değil, yoksul ama yeni bir çağdaş sınıfın, İmparatorluğun silah sanayisinde çalışan, yani emeğiyle geçinenlerin kurduğu alnı ak, yüzü pak bir takımdır. Padişah "sultani"sinin, "Yıldız Sarayı"nın, hariciyeci Danyalların değil, silah imalatı yapan işçilerin takımıdır.

Yeni kurulmuş bir Cumhuriyetin üretime dönük emekçi yüzüdür Ankaragücü. Bir halk takımıdır.

Ankaragücü zenginlerin, seçkin bürokratların değil, eli tornavida tutan işçi ve emekçilerin kurduğu  dünyanın en eski birkaç kulübünden biridir.  

1895 yılında İngiltere'de Thames nehri kıyısında demir işçilerinin kurduğu West Ham United FC, Almanya'da 1904'de madencilerin kurduğu FC Schalke 04 gibidir Ankaragücü.

Hamburg'un yoksul mahallesinin takımı FC St. Pauli taraftarı da kulüp zor duruma düşünce Ankaragücü taraftarı gibi kulübüne sahip çıkan bir taraftardır.

1905'te liman işçilerinin kurduğu ve Arjantin'in başkenti Buenos Aires'in varoş bölgesinin kulübü olan Boca Juniors'un kan kardeşidir.

Bir sanayi/işçi merkezi Bursaspor'la olan kardeşlik ilişkisi de böyle açıklanabilir.

İşçi demek sanayi demektir. Sanayi demek kentleşme, kentleşme demek modern hayat demektir.

Modern hayat demek cumhuriyet demek, cumhuriyet demek kalıpları kırmak, kalıpları kırmak demek direnmek, direnmek demek isyan demektir!

İmparatorluk sınırlarında ilk grevi yaptıkları için dağıtılıp sürülen "imalat sanayi" işçileri, padişahın "tepük" (futbol) oynamayı yasaklayan fermanını dinlemeyerek gizlice futbol oynayan, özgürlüğüne düşkün ve korkusuz tek gruptur.

Ankaragücü'nden yalnızca beş yıl önce kurulan Barselona FC, futbolseverlerin gözünde tüm dünyada özgürlük timsali olarak birinci sırada anılır. Ankaragücü Barselona gibi hem ulusal düzeyde özgürlük düşkünü, hem de vatandaş olarak "bireysel" özgürlük sevdalısı bir kültürün temsilcisidir. 

Cumhuriyetten sonra da bu kalıba sığmaz özelliğini korumuş, modern sanayinin temellerinin savaş sanayisi olarak atıldığı başkent Ankara'nın emekçi takımı olmuştur.

Her ne kadar Ankaragücü çeşitli adlar altında askeri hiyerarşinin yönettiği "askeri takım"lardan olmuşsa da "imtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz" deyimine örnek olması bir yana kulübü kuranların, oynayanların, en kritik dönemeçlerde yaşatanların, en önemlisi taraftarlarının işçi emekçi kimliklerinin başat unsur olduğu, "kenar mahalle", "gecekondu" yoksul halkının taraftarlarının çoğunluğunu oluşturduğu açıktır.

Yeni kurulmakta olan üstelik başkent edilmiş bir kenti sahiplenen geniş göçmen/yoksul "halk" içinde büyük sempati kazanmış, kentin gelişiminde "modern" bir öncü olarak taraftarını her geçen dönemde genişletmiştir.

Sempati halkasının geliştiği ilk yerler İsmetpaşa, Ulucanlar gibi İmalat-ı Harbiye işçilerinin yaşadığı mahalleler olması tesadüf olmasa gerekir.

Muhafızgücü, Karagücü, Jandarmagücü, Havagücü de vardı… Bunların hiç biri kitle tabanı bulamadılar, yok oldular.

Ankaragücü işte bu gerçekçi tabanı ile var oldu. 

1929 yılının Eylül ayında Ankara takımları arasında yapılan kupa finalinde Gençlerbirliği’ni 3-1 yenen İmalât-ı Harbiye takımına “Elleri kirli amele takımına kupa verilir mi?” denerek kupanın verilmemesi tartışılabilmiştir. Dönemin kulüp başkanı Natuk As, “Ellerimiz kirli olabilir ama alnımız aktır!” diyerek ilk kupayı kavramıştır.

Ankaragücü, kuruluş kültürünü "taraftar"larıyla yüz yıldır sürdürmeyi başararak bunu yüz yıldır yaşatmayı başarmış önemli futbol kulübümüzdür.

 

BAŞKENT-LERİN TAKIMI: ANKARAGÜCÜ

Kurulduğu İstanbul bir başkentti. Adını taşıdığı kent de bir başkent. Bu anlamda bir başkentler takımlı Ankaragücü.

Dünyada başkent takımı şampiyon olmamış Türkiye'den başka ülke var mı? Türkiye gibi anti emperyalist mücadelenin mimarı ülkenin başkentinin adını gururla taşıyan takımın da sürekli şampiyon adayı olması, Avrupa liglerinin kalbine oturması gerekmez mi?

Roma gibi, Real Madrid gibi, Paris Saint-Germain gibi, Dinamo Moskova, Dinamo Kiev gibi…

Ankaragücü 2017 sezonunda TFF 2. Ligi Yükselme Grubunda şampiyon oldu. Önünde cehennem kazanı gibi bir 1. Lig vardı. Bunu da 1. Ligin en az masraflı ikinci takımı olarak başarıyla aştı. Şampiyonlar Ligi onu bekliyor.

 

ANKARAGÜCÜ’NÜN İSTANBUL TAKIMLARINDAN FARKI

Süper ligin İstanbul takımları "endüstriyel" futbolun gereklerini taklit de olsa, biraz geriden de olsa yerine getiriyorlar; o yolun yolcusudurlar. Ankaragücü bu endüstriyel gücü ciddiye alarak ama bunu taklit etmeyip başka bir yol da bularak bu yüksek amaçları hedeflemelidir. Örneğin Ankaragücü’nün 1980 öncesi altyapı anlayışına dönülebilir. Bugün Türkiye futbolunun en büyük eksiği altyapıya ilgi gösterilmemesidir.

Ya da Ali Osman Renklibay’ın anımsattığı zamanlara dönmek: “Kupaları almasak da bize karşı inanılmaz bir sevgi vardı. Yönetim, yürekten Ankaragüçlü olan insanlardan oluşur, takım sevgisi her şeyin önünde yer alırdı. Yöneticiler transfer yapacakları zaman oyunculardan, takım kaptanından fikir alır, bizlere danışır bu transferin doğruluğunu tartışırlardı.”

Süper Lig'de, geçmişte olduğu gibi, orta sıralarda, en fazla dördüncülüğü zorlamış bir takım olarak çürümemek gerekir. Tıpkı 2. Ligden gelip Türkiye Kupasını alarak bir ilki başardığı gibi, bir Ankara takımı olarak Süper Lig şampiyonu olmak, Avrupa kupalarına katılmak, orada da oyalanmayıp Avrupa'da finallerin takımı olmak.

Bu bir rüya değil. Hayal de değil. Hayalini kurmadan hiçbir şey gerçek olmaz ama bilimsel çalışma, iyi yönetim; tek eksik bu. Bu anlamda bugün İsmail Kartal’ın “…güzel bir planlamayla” hemen işe koyulacakları söylemesi bize umut verdi.

“Hayallerimiz elbet bir gün gerçek olacak! / Boğaz köprüsüne Ankaragücü bayrağı asılacak!" bizim marşımız. Önce İstanbul takımlarının gölgesinden kurtulmak gerekiyor.

Ama tehlike orada bekliyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti Ankara'nın adını anasının sütü gibi taşıyan bir takım varken, başka bir takım üzerinden hayaller kuranların varlığı yalnızca moral bozmuyor, köstek de oluyor.

Ankara'nın tüm ekonomik politik gücü kendi adını taşıyan Ankara kadar şanlı tarihe sahip Ankaragücü'nün arkasında olması gerekirken, başka takımlara yönlendirilip heba ediliyor. 

Takımımız üzerinde ekonomik ve politik abluka kırılmış değil.

Unutulmasın ki sapına kadar dürüst ve ilkeli davranıp şike yapmadığımız için iki kez küme düşürülmüş bir takımız.

Mevcut başkan Mehmet Yiğiner "Biz dilenci değiliz!" sözüyle tehlikenin varlığını işaret ediyor, içinde bulunduğumuz durumu gösteriyor:

"Borcun kimden kaldığını herkes çok iyi biliyor. Buna rağmen biz işin oralarında değiliz. İnsanlar, özlemle Ankaragücü'nün başarılarını bekliyor…"

Takımımız ve taraftarımız… Biz aslında yapayalnızız!

Çünkü "Özgür ruhlar yalnız olur!”

“Üstelik tarihsel olaylar üzerinden haksız suçlamalar, taraftarımızın kültür düzeyi üzerine saçma sapan imaj verme çabası.

Biraz insaf izan sahibi kişi, Ankaragücü'nün derin tarihsel kültürünü,  Ankaragüçlüler üzerinde oynanmak istenen oyunların niteliğini ve beyhudeliğini, yalan yanlış bilgilerle yapılan saldırıların geçersizliğini görebilir.

 

“ÜÇ BÜYÜKLER” KARŞISINDA ANADOLU

"Üç büyükler" ne kadar "Batı" kaynaklıysa, Anadolu takımları o kadar "Doğu"dur.

Bizim İstanbul takımlarına, “üç büyüker”e özel bir düşmanlığımız yok. Türkiye bölgesel "feodal" kavgaları aşacak denli gelişti.

Biz Ankaragücü'nün daha özel bir takım olduğunu düşünüyoruz. Bir “Başkent takımı”yız! Başkentimizin Ankaragücü'yle, Avrupa ve dünya spor kanallarında her gün bir Real Madrid, bir Roma, bir Paris Saint-Germain gibi adının geçmesini istiyoruz.

Bu durum Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinin bir yıldız gibi parlaması demektir. Bir gururdur. 

Ankaragücü yalnızca Ankaralılar'ın değil, tüm ülkenin takımıdır. Türkiye'nin takımıdır.

Taraftarlık televizyondan maç izlemek, spor sayfalarını okumak değildir. Gerçek taraftar Ankaragüçlüler gibi takımlarının maçlarına gitmekle olunur. Yalnızca gitmek de yetmez. Taraftarlığın içinde birlikte üzülme, birlikte gülme, neşe, hüzün gibi duyguların beraberce yaşanması, her türlü temaşa şamata vardır. Bir yaylada, bir sahilde buluşmak, birlikte yaşamak gibidir taraftarlık.

"Üç büyükler" denen ve Türk futbolunun tüm enerjisini yıllarca boşu boşuna yutan, Türk futbolunu Avrupa ve dünyada olması gerektiği düzeye çıkaramayıp ülkemizi layıkıyla temsil edemeyen, taraftarına her yıl aynı hüsranı yaşatan "dükalık"ı yıkacak tek gücün Ankaragücü olduğuna inanıyorum.

Öellikle son kupa maçında görüldüğü gibi Türk futboluna yük olmaya başlamış "üç büyükler"in karşısına, olumlu ve başarılı futbolla çıkabilecek ve Türk futbolunu layığıyla temsil edebilecek takım, onlarla aynı yıllarda kurulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentini temsil etme şerefine erişmiş Ankaragücü'dür.

Ankaragücü üzerine bilir bilmez yapılmış olumsuz değerlendirmeler oldukça rahatsız edicidir. Konu Ankaragücü olunca nedense tüm vicdanlar susmaktadır. Unutmayalım, bugün dünyanın en büyük kulüplerinden olan CSKA Moskova Kızılordu'nun kurduğu kulüptür. Biz de bize benziyoruz;

Ankara sonsuz dostlukların kenti olarak anılır. Ankaragüçlüler’i daha "güçlü" kılan şey de biraz budur.

Bir yazar olarak, başkentim olan ve içinde yaşadığım kentimin takımı olan Ankaragücü’ne sevgim sonsuzdur!

Şampiyonluk hedefimiz Süper Lig değil, Şampiyonlar Ligi’dir!

Bastır Ankaragücü!   

Ahmet Yıldız

Facebook'ta Sol İtiraz