29 Mart 2024 Cuma

Devrimci Yön

İranlı Arap gazeteci İran Araplarını anlattı...

İranlı Arap gazeteci İran Araplarını anlattı...
04 Mart
00:00 2018

Tebriz Araştırmaları Enstitüsü'nün İranlı Arap gazeteci Ammar Tasai El Ahvazi ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz:

 

Sayın Ahvazi, ilk soru olarak İran’daki Arap nüfus ne kadar? Bugüne kadar bu konuda resmî veya uluslararası bir veri yayımlandı mı?

Bugüne kadar Ahvaz Arapları veya Arap milleti hakkında resmî bir istatistik yayımlanmış değil. Bunun siyasî nedenleri var. İran devleti her zaman, İran’da yaşayan halkların etnik farklılıkları ve demografik yapıları hakkındaki soruları cevapsız bırakmak istemiştir. Elde edilen gayri resmî istatistiklere göre Ahvaz Araplarının nüfusu 5 ile 8 milyon arasında değiştiği tahmin edilmektedir.  Bilindiği üzere Ahvaz Arapları farklı oranlarda İran’ın güney ve batı bölgelerine yerleşmiş durumdalar. Bu bölgelerde İran devletinin Farsların lehine olarak demografik yapıyı değiştirme çabasına rağmen Araplar Arabistan (Huzistan), Buşehr, Bender Abbas’ın bir kısmı ve İlam vilayetlerinde salt çoğunluktalar.

İran’da Araplar hangi il ve bölgelere yerleşmiş ve bu etnik grubun mezhebi ve dinî dağılımı nasıl?

Arabistan ve İlam illerindeki Ahvaz Arapları, çoğunlukla Şiiliği, Buşehr ve Bender Abbas illerindekiler ise Sünni mezhebini benimsiyorlar. Bunlar genellikle kasaba ve köylere yerleşmiş durumdalar. Bu, İran devletinin uyguladığı politikalardan kaynaklanmaktadır. İran devleti geçmişten bugüne kadar memur ve devlet yetkililerini seçmek için her zaman bu bölgenin dışındaki insanları tercih etmeye ve bunları şehrin merkezine yerleştirmeye çalışmıştır. Bu nüfus kademeli olarak büyüdü ve Arapların yoğunluklu olarak yaşadıkları Ahvaz, Buşehr ve Abadan gibi şehirlerin merkezlerinde demografik yapı Arapların aleyhine olacak şekilde değişti. Ancak şehirlerin çevresinde, kasabalarda ve köylerde Araplar hâlâ çoğunluktalar.   

Sizce İran’daki Arap toplumunun yaşadığı en önemli sorun nedir?

Ahvaz milletinin en önemli sorunu, İran devleti tarafından bir millet olarak haklarının görmezden gelinmesidir. Arap milleti; coğrafyası, tarihi, kimliği ve kendine özgü millî dili ve kültürü olan bir millettir ve siyasî, ekonomik ve toplumsal konularda kendi kaderini belirleme hakkına sahip olması gerekir. 1925 yılına ve Şeyh Hazel Özerk hükümeti devrilene kadar Arap milleti kendi kaderini belirleme hakkına sahipti. Geleneksel ve çoğulcu bir İran yapısı içinde İran merkezi hükümeti ile yapılan bir dizi anlaşmalar sonucu kendi kaderlerini belirleme ve yönetme hakkına sahiplerdi ancak o tarihten sonra Kacar devleti ve Al-i Kasıp arasındaki bütün ikili anlaşmalar tek taraflı olarak feshedildi ve Arap milletinin yurdu zorla İran topraklarına bağlandı. O zamandan beri Ahvaz Arap milletine hiçbir hak tanınmadan İran’ın bir parçası olarak yönetildi. Bu, Arap halkı için birçok politik, kültürel ve ekonomik soruna yol açtı. Yerleşik Araplarla göçmen Farslar arasındaki belirgin bir sınıfsal fark, sosyal olanakların paylaşımındaki adaletsizlik, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin talan edilmesi, bölgedeki halkın yoksulluğu ve sefaleti, çevre kirliliği, işsizlik gibi konular ekonomik sorunların başında gelmektedir. Ayrıca kimlik meselesi, eğitim sorunları, Arapların her türlü kültürel faaliyetlerine güvenlikçi yaklaşım, bu alanda kamu kurumlarındaki yetkililer tarafından yapılan engellemeler, ana dilde eğitimden yoksun bırakılması, üniversite ve okul kitaplarında Ahvaz Arap halkının kültürü ve tarihinin yer almaması ve yok sayılması ve eğitim düzeyinin düşmesi, eğitimi bırakmak ve Arap halkının edebiyat ve dilinin geri kalması, kültürünün gelişmemesi, İran devletinin Arap dili ve kültürünün yok edilmesi yönündeki çalışması ve Farslaştırma politikası bu sorunların en belli başlı olanları arasında yer almaktadır. Bu konuların her birini ele almak uzun soluklu bir araştırmayı ve incelemeyi gerektirir.

 

Zaman zaman bir kısım medya İran İslam Cumhuriyeti üst düzey yetkililerinin İran’da Farsların dışındaki etniklere yönelik reformist politikalar uygulamak istedikleri yönünde bazı haberler yayımlanmaktadır. Bu haberler ve İran İslam Cumhuriyeti üst düzey yetkililerinin bu konudaki bazı açıklamaları ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Bu konu, bu soruyu daha iyi algılamamız için modern İran devleti söylemlerine bakmamızı gerektiriyor. Rıza Şah ve o dönemdeki aydınlar tarafından gündeme getirilen modern İran devleti söylemi, İran’ı Fars ulus-devleti olarak telakki ediyor. Bu aydınlar, o dönemde Avrupa’daki yaygın düşüncelerden esinlenmiş ve İran milletlerinin taleplerini gündeme getirmek için hiçbir ortam ve olanak sunmadılar. İslam Cumhuriyeti söyleminin de Rıza Şah ve Muhammed Rıza Şah döneminin söylemleri ile hiçbir farkı yoktur. Sadece Velayeti Fakih kavramını eklemişlerdir. İran devlet adamları her zaman İran milletlerini, kültür ve kimlik sahibi olan bağımsız bir millet olarak değil de Fars kimliğinin bir parçası olarak göstermeye çalışıyorlar. Bu söylem bu şekilde devam ettiği sürece ve Anayasa’da da görüldüğü gibi İran’ın çeşitli milletlerden oluşan bir ülke değil aksine bir Fars ülkesi olarak lanse edildiği müddetçe her türlü reform ve hukuktan bahsetmek havanda su dövmek ve beyhude bir iştir. Elbette bendeniz bu tür konuların ani olarak değil yavaş yavaş reforme edilmesinden yana olan bir insanım. Bu nedenle İslam Cumhuriyeti devletinin politikalarının reformu yönündeki her girişime her zaman olumlu bakmışımdır ama geçmişteki tecrübeler, bu vaatlerin boş laflardan ibaret bir şey olduğunu kanıtlamıştır ve İslam Cumhuriyeti yetkililerinden bazıları özellikle seçim zamanı ve çeşitli şartları dikkate alarak halkı seçimlere katılmaya teşvik etmek için yalan yanlış vaatlerde bulunuyorlar. Ancak pratikte bu vaatlerin hiçbiri gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyecek. Bu vaatler, İslam Cumhuriyeti’nin iyi niyeti olarak İran milletleri ile ilgili askıya alınmış Anayasa’nın 15. ve 19. maddesini uygulamaya koyduğu zaman ciddiye alınabilir. Bu şekilde daha ciddi girişimlere ümitle bakılabilir.

İran’ın siyaset sahnesinde ister hükümet ister muhalif olsun faaliyet gösteren çeşitli aktivistlerin İran’daki Arapların haklarına yönelik bakışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

İster yurt dışındaki İslam Cumhuriyeti muhalifler, ister yurt içindeki reformistlerin hepsi yukarıda sözü edilen söylemin etkisi altında kalmışlardı. İran’ı saf bir Fars İmparatorluğu olarak değerlendiren bu efsanevî unsurları ve söylemleri zihinlerinden atmadıkları sürece, İran’da ezilen milletlerin ya da halkların haklarına karşı adil ve gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaşamayacaklar. İster İslam Cumhuriyeti rejimi içinde ister yurt dışında olan arkadaşlar, gün gibi ortada olan bu gerçeği kabul ederek düşüncelerini temelden gözden geçirsinler ve İran’ın çeşitli milletlerden oluşan bir ülke olduğunu kabul etsinler ve buna dayanarak İran’ın şu anda gebe olduğu sorunların her an faciaya dönüşmesini engellemek için ülkenin yönetimi konusunda uygun bir yolu bulmanın peşinde olsunlar. Bu durum, İran’ın yönetimi için genel bir plan hazırlanınca gerçekleşecektir. Söz konusu planda İran’daki irili ufaklı tüm etnik grupların ve mevcut milletlerin haklarına önem verilip saygı duyulacak ve İran’ın birliği konusunda genel bir sorumluluk anlayışını aşılamak için onlar ülkenin yönetiminde pay sahibi olacak. Bendeniz, arkadaşların sorumlu davranıp bu konunun önemini algılamalarını ümit ediyorum. Ama şu ana kadar gözlemlediğim her şey, tek getirisi diğer milletleri yok sayma, şovenizm ve Farsların menfaatini kollamak olan Rıza Şah dönemindeki sözlerin tekrarıdır.  

TÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN...

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz