19 Mart 2024 Salı

Devrimci Yön

YÖN Dergisinin kuruluş yıl dönümünde... Prof. Korkut Boratav, Onur Öymen, Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Alpaslan Işıklı...

YÖN Dergisinin kuruluş yıl dönümünde... Prof. Korkut Boratav, Onur Öymen, Prof. Mümtaz Soysal, Prof. Alpaslan Işıklı...
14 Ocak
00:00 2018

1930’larda yayınlanan “Kadro Dergisi” ile belli paralellik içinde olan “Yön Dergisi”ni çıkaranlar 1961 Anayasası’nı savunmakla birlikte yetersiz görüyorlardı. Anayasanın yapılışına katılan Yön’cüler, bu anayasanın Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal değişiklikleri tam olarak gerçekleştirebilecek bir devlet yapısı ve etkin bir yürütme gücü yaratamadığını düşünüyorlardı. 27 Mayıs sonrasında yapılan ilk seçimlerden çıkan sonucu da güven verici bulmayan Yöncüler, Türkiye’nin yanlış bir yöne kayma tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceğini düşünüyorlardı. Bu tehlikenin önlenmesi, bazılarına göre “devletçi Kemalizm”i, bazılarına göre ise bir tür “sosyalizm”i esas alarak iktidarı hedeflemekle mümkündü. Yöncüler sadece ideolojik açıdan değil; siyasete müdahale bakımından da homojen bir yapıya sahip değillerdi. Kimisi kestirme ve hızlı yollardan giderek, zinde güçlerle memleket meselelerini çözebileceklerini düşünüyordu. Kimisi de halk yığınlarını bilinçlendirerek örgütlemeyi ve uzun bir mücadeleyi esas almak istiyorlardı.

İdeolojileri, mücadele anlayışları, hedefleri bakımından bugün ne kadar eleştirirsek eleştirelim Yön’ün arayışı yeni bir Türkiye aydınlanmasıydı. Bir büyük aydınlanma hareketi olarak, o günlerin ilericilerine umut veren bir hareket olarak anlamlıdır…

TÜMÖD (Tüm Öğretim Elemanları Derneği)nin düzenlediği “YÖN Bildirisi ve Aydınlar” adlı toplantı 20 Aralık 2011 günü Ankara’da Petrol-İş salonunda yapılmıştı.

TÜMÖD’ün düzenlediği panelde katılımcıların yaptığı konuşmaların özetini (not edebildiğimiz kadarıyla) solitiraz.com okurları için paylaşıyoruz…

 

*******

Prof. Dr. Alpaslan Işıklı: Buradaki insanlara bakınca YÖN Bildirisi yaşıyormuş meğerse diyorum. YÖN Bildirisi 1960 sonrasında Cumhuriyet’in kuruluş ilkelerinin canlılığını yaşama geçirmektir. 1961’de TİP kuruldu. Bu partinin kuruluş bildirisi de bu öğeleri taşır. Doğan Avcıoğlu 1966’ya kadar Türk-İş’in araştırma kurulundaydı. Ayrılınca başka arayışlara girdi.

12 Mart ve 12 Eylül darbeleri ise gericiliğin ve emperyalizmin YÖN’e acı bir cevabı olmuştur. O dönemdeki en büyük hata, halk desteğini yeterince kavrayamamış olmamızdır.

Bu toplantıyı düzenleme düşüncesini bize kabul ettiren Suay Karaman’a teşekkür ederiz.

*

Prof. Dr. Korkut Boratav: 1961 yılının ortamını iyi bilmek gerekir. YÖN Bildirisi’nde bir iki yanlış dışında yanlış ta yoktur. Bugün 50 yıl sonra bile belki saf bir içerik taşıyor olabilir genç arkadaşlar için. Ama önemli bir bildiridir.

1946’dan sonraki 15 yıl çok karanlık bir dönemdir. Darbe bu karanlık dönemi açmıştır. Darbedir ama açmıştır. Bu 15 yıl, düşünce yaşamı olarak tam bir karanlık dönemi yaşamıştır Türkiye. Ailede solculuk olduğu için ben iyi biliyorum bu karanlığı. 27 Mayıs’ı bugün yapılan “seçilmişler-atanmışlar” tartışmasından ayrı tutuyorum. 1950’li yıllarda Milli Kütüphane’den sol yayınlar kaldırılmıştır. Bir ressam orağı andıran resmi için cezaevine atılmıştır. Sol yok olmuştur.

İşte YÖN Bildirisi bu 15 yılın karanlığını yok saymıştır. Ancak 1960’a dek yaşanan bu süreçte insanlar çatır çatır mücadele ediyordu. 27 Mayıs bir sivil destekli darbedir. TİP’in kuruluşu, kadroları taşlanarak, dövülerek çatır çatır mücadele ederek başarıldı.

Türkiye solunun adembabası YÖN’dür; eskiyle de zaman zaman birleşmiştir. Kemalizmin bize öğrettiği hedefleri koymuştur önüne. Kalkınmacılık ve demokrasi tutkusu vardır. Ancak bu seçkinler demokrasisi değil kitleye mal edilen bir demokrasidir. Bilinçli bir kitlenin demokrasisinden yanadır. Kapitalizmle kavgalı değildir. Ama kar amaçlı bir kalkınmanın faydasına da inanmaz. Sömürüyü kaldırmak lazım der. Bu sosyalizm demektir ama bildiride sosyalizm yoktur. Ben Sadun Ağbi’ye o zaman, “özel teşebbüs nedir, bildiride sömürüden söz ediyorsunuz” dediğimde, “işine bak sen” demişti. Örneğin arsa spekülatörlerinin bir profesörden fazla kazanmasını eleştiriyordu. Biçimsel değil, temsili demokrasiyi kitleye, halka, tabana ne kadar yığarsak o kadar mesafe alırız diyordu. Gericiliğin tekrar egemen olmasından çekiniliyordu.

Bugün ihtilalci bir dönüşümün nasıl şekli bir demokrasi söylemiyle tersine çevrilebileceğine örnek Tahrir Meydanı’dır. YÖN 1969 ilerici ve devrimci fikirlerin ana kaynağı olmuştur.

Bugün 1950’li yılları andıran bir baskı ortamı var. TBMM’yi mecbur sineye çekiyor iktidar; gerisi baskı altındadır. Biz hocalar, asistanlar her gün Türkiye’nin güncel sorunlarını tartışır ve gerekiyorsa öğrencilerle birlikte sokaklara dökülürdük. Bugün mülkiyede böyle bir kolektif tavır yok. Yılgınlık ve hiyerarşinin baskısı egemen.

*

Onur Öymen: Öyle bir devrimci hava vardı ki FKF üyesi Turhan Feyzioğlu’nu disiplin kurulu üyeliğinden ihraç ettik. MBK üyelerinden biri sol ve Sadun Aren için bir sürçü lisan etti, söz söyledi, biz kar altında yüzlerce kişi Meclis’e kadar yürüdük. MBK önümüze hesap verir gibi söz söyleyen hariç tam kadro dizildi özür diledi. Öyle günlerdi. Gençler ülkeleri için bu kadar sorumluluk duygusu içindeydi.

1960 öncesi askerlerin bir emirle Mülkiye’ye ateş ettiklerinde ben okuldaydım, oradaydım. Evet 27 Mayıs’ta özgürlük bulduk dedik ama bir o kadar da sorumluluk hissettik. Rahmetli Bülent Tanör Galatasaray Lisesi’nde arkadaşımdı; ne yapalım dedik. Anadolu’ya gidip köylerde çalışalım, okuma yazma öğretelim dedik. 7 bin kişiyi hedefledik. Ama hükümet bu organizasyonu yapamadı. Yine de Sivas’ın köylerine, Kars’ın köylerine gittik. Bir makale yazarak Cumhuriyet’e götürdük. Hemen reddettiler. Ama Doğan Avcıoğlu YÖN’de kapağa koyarak hemen yayınladı. Ondan sonra da Fransız gazetelerinden haberler çevirdim YÖN’e.

YÖN bildirisi, 1- Atatürk ilkeleriyle başlıyor, 2- Demokrasiye bağlılığı vurguluyor ama bunun sağlıklı işlemesi için üretim artışı şart diyor, 3- Bunları sağlamak için eğitime öncelik vereceğiz, 4- Karma ekonomi olsun ama devlet kilit noktalarda olsun.

YÖN bunlar böyle olsun demiyor, bu noktaları tartışalım diyor.

Bugün bu bildiri ne ifade ediyor? Maalesef bu bildirinin gereklerini yerine getiremedik. Ekonomi hacmi olarak dünyada 16. sıradayız ama refah düzeyinde 80. sıradayız. Okuma yazma bilmeyen % 13 düzeyinde nüfusumuz var; bu Avrupa’nın en geri ülkesinde % 1 bile değildir. Ortalama eğitim düzeyimiz ilkokul düzeyindedir.

Bugün YÖN bildirisi yayınlanabilir mi? Sanmıyorum. YÖN bildirisinde çok önemli bürokratlar, askerler, yöneticiler var. Deniz Baykal ve ben de imzacılar arasındayız. Bugün YÖN bildirisinden çok daha masum bir bildiriye kimse imza atamaz. Hiç kimse direnmiyor bugün. Hiç kimse görevini yerine getirmiyor, susuyor. Çok aydın var ama çığır açan aydın yok. Doğan Avcıoğlu bu aydınlardandı. Biz arkasını getiremedik. Bugün olsa yine imza atarım.

*

Prof. Dr. Mümtaz Soysal: YÖN, adı üstünde, bir yöndü. Ne yapacağının arayışı halindeki bir ülkede doğal bir arayıştı. 50-60 arası bir tereddüt yaşanıyordu devrimlerin sürüp sürmeyeceğine ilişkin, Cumhuriyet’in yönü açısından. YÖN karşıdevrimin yerine devrimin devam etmelidir diyen bir düşüncenin ürünüdür. Bunu o zaman biz de sezinliyor ve bir şeyler yapmalıyız diye düşünüyorduk. Bu sorulara yanıt vermek için ortaya çıkmış bir hareketti. Ortamda kolektif bir duyuşun, düşüncenin ortaya çıkardığı bir hareket. YÖN hareketinin kolektifliğini vurgulamalıyız.

1960 ihtilalcileri çoğu Beyaz Zambaklar Ülkesi’ni okumuş romantik bir konumda insanlardı.

YÖN’de o dönemin gençliğinin mücadelesinin ve askeri disiplinin etkisi vardır. Bir toplumu sancılı döneminde nereye doğru gitmesi gerektiğinin bilgisi peşindedir.

YÖN’deki terimler keskin ve somut terimlerdir. “Tam bağımsızlık” diyor. Tam bağımsızlık denince bu ne demektir? Ne yapmak gerekir? Bunu pek düşünmemiştir. Kendi söylediğimizin sihrine kapılıp yeterince devrimci olduğumuz düşüncesi vardır YÖN’de.

“Milli istihsal seviyesi” diye bir terim var. Üretimi artırmakla eşitlik sağlanır anlamındadır. İşsizlik, açlık, sefalet varsa bu öğrenme içgüdüsüne ağır basacaktır doğal olarak. YÖN, bunun için toplumu önce çalışmaya yöneltmek ister. Ağırlık noktası, sosyalizme yaklaşan yönü budur YÖN’ün. Sosyalist bir devlet aynı zamanda üreten bir devlettir. Sosyalizm çıkışı sayısı da yapıldı YÖN’ün; çok satıldı o sayı. Dönemin plancı anlayışıyla da Yöncüler çakışırlar. Bugün plan filan yok; sürükleniyoruz.

Şimdi Yenişafak’ta yazıyorlar, devlete sahip çıkmayı bir kusur olarak görüyorlar. Devlet yalnızca deprem olunca anımsanacak bir şey değildir oysa. Yeni depremlere önlemdir. Devleti sahiplenmek toplumu, halkı sahiplenmek, onlara bağlılıktır. Türkiye bugün yavaş yavaş devletin önemini kavrıyor. Bu ülkeye çalışarak, üreterek sahip çıkmak gerekir.

Toplumu üretime yönelterek onarmak ve oradan bir devrim, bir ilerleme çıkarmak bugün de mümkündür. Ama bunu ayıp sayanlar da vardır.

*

Vahap Erdoğdu: Konumuza, Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasal ortamın fotoğrafını anımsatarak girelim: İslamcı bir yazar, 12 Haziran 2011 Seçimlerini “Yüzyıllık Fırsat” olarak değerlendirmişti. Bir başka yazısında yazar, şöyle demişti: “2 Eylül 2010’daki referandum, yirmi seçime bedeldi. Bu seçimler de on referanduma bedel…” Fethullah Gülen’in taa Pensilvanya’dan mezardakileri bile referandumda, “evet” vermeye çağırdığı anımsanacak olursa, 12 Haziran seçimlerinin, 200 seçime bedel olarak değerlendirildiği anlaşılır.

Huntington, “Türkiye’nin kemalizmi terk etmesi, İslam dünyasına geri dönmesi gerektiği”ni söylemişti. Cumhuriyetin ilanı, özellikle de hilafetin kaldırılmasından beri, Kemalizm, islamcıların başlıca hedefi. Türkiye’deki islamcılar da bu hedeflerini gizleme gereği duymuyorlar. 12 Haziran seçimlerinde AKP, oylarını yüzde 49,9’a çıkarınca, bu sonuç, benzersiz bir başarı olarak selamlandı. Türkiye sağı, liberalleriyle birlikte, İslamcı harekete teslim olmuştu.

AKP’nin sağladığı her seçim başarısı, yalnızca iktidarını pekiştirmiş olması değildi. Onun çok daha ötesinde, devletin dönüştürülmesi niyetiydi.

Etyen Mahçupyan “Cumhuriyet bu haliyle biter, tarihsel bir parantez kapanırken, Anadolu halkı yeniden cumhurlaşmanın sancıları içinde.”diyordu. Koçak, “Atatürkçülük, siyasi felsefe olarak otoriterliğin dışında asla tanımlanamaz.” AKP anayasasına gerekçe hazırlıyordu. , Türkiye Cumhuriyetine kimliğini veren üç engel vardı: ulus devlet, laiklikve kemalizm. Her üç kavram da islami devlet anlayışıyla temelden çelişiyordu. Geldiğimiz şu noktada, YÖN Bildirisiyayımlandığı 50 yıl öncesine uzanacak olursak, bu günün ayak izlerini, oralarda görmek mümkün.

Örnekleri tarihte çok görülen öyle on yıllar vardır ki, o kısa zaman dilimi içinde, toplumlar, yüz yıla sığabilecek açılımlar yapar, politik olarak erginleşir, bilinci bir üst düzeye sıçrar.1960 askeri darbesiyle başlayan, 1971 karşı darbesiyle sonlanan on yıllık o zaman dilimi, böyle bir dönemdir. BildiriAralık 1961’de 27 Mayıs İhtilalinden bir buçuk yıl sonra, yayınlandı.

Bildiriyi özetlediğimizde, hızlı kalkınma, yüksek bir üretim düzeyi, planlama, devletçilik, kooperatifçilik, toprak reformu, çalışmanın (emeğin) en yüce değer olduğu, kafa ve kol emekçilerinin ezilmesini önlemek için sendikaların güçlendirilmesi, işsizlik, demokrasi ve sosyal adalet şlıklarına vurgu yapıldığı görülür.

“Kapitalist olmayan kalkınma yolu”, bildirinin öncelik verdiği bir konu başlığıdır. Daha önemlisi, bildirinin bir manifestoniteliğinde, buyurgan, bir ba?ka anlatymla “biz biliriz”“doğrusu budur” üslubunda olmalıdır. Bildiri, aydınlara, “düşüncelerini açıkça ortaya koyarak” tartışmaya “çağrı” niteliğindedir. Kanımca, YÖN Bildirisinin önemi buradadır.

13 Şubat 1961’de TİP kuruldu. Aydınların 1962’de TİP’e katılımıyla, bu tartışmalar yeni boyutlar kazandı, tartışmaların içeriği zenginleşti. TİP’e katılan aydınlar arasında, YÖN Bildirisine imza koyanlar da vardı.

1963 Şubatında, aralarında YÖN kadrolarının da bulunduğu, aydınlar tarafından, Sosyalist Kültür Derneği kuruldu. O zamanadek lanetli bir terim olan sosyalizm kavramı, legalite kazandı.Nazım Hikmet’in şiirlerini yayınlama onuru da YÖN’e aittir.

Kuşkusuz, 1965 genel seçimlerinde, TİP’in 15 milletvekiliyle parlamentoya girmesi, dönemin önemli kilometre taşlarından biridir. Bu, ayrıntılı olarak irdelenmesi gereken bir konudur. Biribirlerini tetikleyen bu gelişmeler zincirinin önemli halkalarından biri de, sosyalizmi bilimsel tabanına oturtan temel eserleri yayımlayacak olan yayınevlerinin kurulması oldu.

1965 yılında kurulan Bilim ve Sosyalizm Yayınevi, 120 yıl sonra, Komünist Manifestosu’nu Türkiye’de yayınlıyordu (Kasım 1968). Aynı yıl, Sol Yayınevi Marx’ın Ücret, Fiyat, Kar ve Lenin’in Emperyalizm adlı yapıtlarını yayınlayarak, yayın yaşamına başlıdı. 1966 yılında, Kapital Türk okuruyla tanıştı. Engels’in Anti Dühring’i aynı yıl yayınlandı. Sol Yayınevi, Darwin’in İnsanın Türeyişi’ni 97 yıl sonra, 1968’de, Türlerin Kökeni’ni 111 yıl sonra, 1970’te yayımladı. Bugün, Evrim Teorisi, okullarımızda okutulmuyor. Uluslararası bir araştırmada, evrime inananlar açısından Türkiye, yüzde 19’la 24 ülke arasında, 21’inci sırada yer alıyor. 1967’de kurulan DİSK, sınıf savaşımının kitlesel örgütü oldu. İşçiler, 15-16 Haziran 1970 direnişi ile, işçi hareketleri tarihinde yeni bir sayfa açmıştı. 68 Kuşağının destanını anlatmaya zamanımız yetmez.

YÖN, yalnızca Türkiye’nin gerçeklerine açılan bir pencere değil, dünyaya da açılan bir pencere oldu.

Yön Bildirisi’nin yayınlandığı dönemde, Türkiye’de karşı güçlerin de boş durmadığının altını çizmek gerek. Anımsayalım: TSK, 27 Mayıs sabahı yönetime elkoyduğunu açıklarken, “NATO ve CENTO’ya bağlılık” güvencesi vermeyi de unutmamıştı. NATO ise, Türkiye’yi, örtülü ve açık faaliyetlerinin yoğunlaştığı, bir ileri karakol olarak görevlendirmişti. Aydın kırımının kanlı bir yolculuğuna çıkacak olan örgütlerin ilki, Komünizmle Mücadele Dernekleridir. NATO karargahının bulunduğu İzmir’de 1963 yılında faaliyete geçen bu dernek ikinci şubesini Erzurum’da açmıştı. Kurucusu ise, küçük bir camide imamlık yapan Fethullah Gülen’di. Kısa sürede, 111 şube açan bu derneklerin Fahri Genel Başkanlığını, Cemal Gürsel üstlenmişti. 16 Temmuz’da, dernek militanlarının TİP’in Bursa mitingine saldırılarından sonra, Gürsel Paşa fahri başkanlıktan ayrıldı.

12 Mart darbesi, aslında kemalist devrimi yadsıyan, bir karşı-devrim hareketiydi. Bu bağlamda, kemalist devrimlerin Türkiye’nin gelişmesinin önünde engel oluşturduğu görüşleri, sinsice işlenmeye başlamıştı. 12 Eylül sabahı sonlandırılan bu kanlı düğünün bedeli, beş bin beş yüz genç insanın bedeniydi ve darbe bu körpe bedenler üzerine oturtulmuştu.

Çağdaş bir Türkiye yaratmanın perspektiflerini tanımlayan YÖN Bildirisi, Türk aydınlarının özlemlerini dile getiriyordu. Bildirinin hazırlanmasındaki katkıları ve ilkelerinin açımlanmasında kararlı ve inatçı çabalarıyla, Doğan Avcıoğlu’nu anmak gerekir.

Yüz binlerin başucu kitabı olan Türkiye’nin Düzeni’nin yazarı, üç ciltlik Milli Kurtuluş Savaş Tarihi ve tamamlayamadığı Türklerin Tarihi yapıtlarının yaratıcısı Doğan Avcıoğlu, Türk aydınlarının övünç duyacakları bir düşünürdür.

Biz gençlerin bile kavramakta zorlandığı o bitmez tükenmez enerjisiyle, dudağında eksiltmediği sigarasının dumanları içinde, üç yüz, dört yüz sayfalık bir kitabı bir günde okuyup özetlediğine tanıklık etmiş biri olarak, onu saygıyla anıyorum.

*

(Bu notlar daha önce anafikir.gen.tr'de yayınlandı.)

Ahmet Yıldız

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz