Afrika'da artan DEAŞ saldırıları Batı'nın müdahalesine zemin hazırlıyor
Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi (AKEM) koordinatör yardımcısı olan ve politik ekonomi ve Sudan özelinde Afrika konularında yoğunlaşan çalışmalarını Afrika Araştırmacıları Derneği’nde (AFAM) sürdüren Kaan Devecioğlu'nun değerlendirmelerini solitiraz okurları için yayınlıyoruz:
Batılı güçlerin, kontrolü mümkün olmayan silahlı terör unsurları aracılığıyla bölgeyi dizayna kalkıştıkları, bölgenin askeri müdahaleye açık bir alan haline getirilmesine zemin hazırladığı açıktır.
Son aylarda özellikle Batı Afrika ülkelerinden Mali ve Burkina Faso’da artan DEAŞ saldırıları, örgüt lideri Ebu Bekir El-Bağdadi’nin ABD operasyonuyla öldürülmesi ve örgütün Orta Doğu’da alan kaybetmesi gibi gelişmeler, bu terör örgütünün yönünü Afrika’ya çevirdiği düşüncesini doğuruyor.
Bununla birlikte, Afrika’da Fransız Frangı kullanan ülkeleri ifade eden CFA bölgesinden çıkmak istediklerini ifade eden Afrikalı liderlerin söylemleri, bölgede yaşanacak muhtemel bir dönüşümün başlangıcı olarak değerlendirilebilir. Buradan hareketle bu yazı, Batı Afrika ülkelerinin Fransa’yı eleştiren söylemleri ve son aylarda yükselen DEAŞ saldırıları üzerinden, Afrika’nın geleceğine dair bir öngörüde bulunmayı amaç edinmektedir.
Son yıllarda Afrika’nın kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına kadar pek çok ülkesinde, toplumsal hareketlerden tedhiş hareketlerine kadar çeşitli olaylar yaşanıyor.
Yaşanan bu olaylar, uluslararası sistemdeki dönüşümün Afrika’ya olan yansıması bağlamında değerlendirilebilir.
Nitekim siyasi ve ekonomik açıdan küresel sistemde yaşanan sarsıntılar, Afrika’da da terör hareketleri ve ekonomik kırılmalar başta olmak üzere, kendisini pek çok farklı alanda gösteriyor.
Bu bağlamda, makalede Afrika’da son dönemde yaşanan tedhiş hareketleri ve CFA konusundaki retorikler birlikte ele alınarak Afrika’nın yakın geleceğinde bu olayların nasıl bir etki-tepki doğuracağı konusu ele alınacaktır.
BATI AFRİKA'DA DEAŞ TEHDİDİ YÜKSELİYOR
DEAŞ günümüzde Kuzey Afrika’daki Libya ve Sina’dan, güneydoğudaki Mozambik’e kadar, kıtanın kırılgan devletlerine karşı artan bir şekilde tehdit oluşturuyor.
Nitekim son yıllarda Mali’deki tedhiş hareketleriyle uluslararası medyada da çokça tartışılan DEAŞ saldırıları, kıtanın geleceği açısından endişe veriyor.
Son birkaç aydır ise Burkina Faso, Mali'ye yakınlığı nedeniyle DEAŞ’ın hedefi haline geldi.
DAEŞ özellikle Mayıs ayından bugüne kadar Mali, Nijer ve Burkina Faso’nun sınır bölgelerinde terör faaliyetleri yürütüyor ve onlarca insanın ölümüne yol açıyor.
Mali son yıllarda darbe, iç savaş ve terörizm gibi olumsuzluklarla mücadele etmek zorunda kaldı. Ülke yaşadığı problemlerin bir kısmını aşmayı başarsa da, terör olayları hususunda ciddi sıkıntılar çekiyor. Mali Cumhuriyeti bugün orta, kuzey ve güney bölgelerinin yanı sıra Nijer ve Burkina Faso sınırlarını kontrol etmekte de güçlük çekiyor. Ülkedeki son terör saldırısı ise “Tongo Tongo” olarak bilinen Mali ve Nijer ortak devriyesi sırasında, 18 Kasım Pazartesi günü kuzeydeki Tabankort bölgesinde gerçekleşti ve 24 Mali askeri hayatını kaybetti. Saldırıda 17 terörist de öldürüldü. Bu bağlamda Mali resmi makamları BM Güvenlik Konseyi’ne destek talebini yineledi.
Mali’deki BM Barış Gücü olan MINUSMA, Fransa’nın Barkhane Operasyonu kapsamında Batı Afrika’da bulundurduğu barış gücü askeri birliği ve 2014 yılının Şubat ayında Mali, Moritanya, Çad, Burkina Faso ve Nijer devletleri tarafından kurulan G5 Sahel Ortak Gücü’nün işbirliğinde, bölgedeki DEAŞ terörüne karşı yaklaşık 14 bin askeri personelle mücadele veriliyor. Ancak söz konusu ortak barış gücünün maddi anlamda kısıtlamalara sahip olduğu da belirtiliyor. Örneğin Senegal’in Dakar kentinde 19 Kasım’da başlayan “Afrika’da Güvenlik ve Barış” konulu forumda konuşan Moritanya Cumhurbaşkanı Muhammed Veled Gazvani bölgesel ve uluslararası güçlerin koordinasyonunun yetersizliğine işaret etmiş, BM Güvenlik Konseyi’nin barış güçleri için yapılan yatırımların hem maddi açıdan yetersiz olduğunu hem de geniş yetkiler verilmediğinden dolayı etkisiz olduğunu söylemişti. Son haftalarda yaşanan olaylardan dolayı yüzlerce askerin hayatını kaybettiği bir ortamda, gerçekleşen ortak harekatın başarılı olup olmayacağı ise önümüzdeki günlerde netlik kazanacak.
SAHRAALTI AFRİKA'DA DEĞİŞEN PARADİGMALAR
Günümüzde Afrika kıtasında Çin, Türkiye, Rusya, Japonya ve Hindistan gibi yeni aktörlerin kayda değer bir yükselişi söz konusu. Dolayısıyla kıtada geçmişten beri var olan Fransa, İngiltere ve ABD gibi güçlerin hegemonyası ciddi anlamda sarsılıyor.
Nitekim kazananın asla olmayacağı ve dünyaya şimdiden zarar vermeye başlayan, korumacı politikalarla sürdürülen Çin ve ABD arasındaki ticaret savaşları, hem küresel ekonomi sistemini hem de ülkelerin diplomatik hamlelerini derinden etkiliyor.
Uluslararası sistemde yaşandığı gibi, Afrika’da da söz konusu güçler üzerindeki dengeleme, sistemi değişime zorluyor. Bu durum son olarak Benin Cumhurbaşkanı Tolon’un CFA konusundaki kararlı açıklamalarında ve Burkina Faso’nun izinsiz insansız hava aracı uçuşları olması halinde söz konusu taşıtların vurulacağı hususunda Fransa’yı uyarmasında görüldü.
Dolayısıyla artık bölgede de mevcut sistemin değişmesi yönünde bir kararlılık söz konusu. Afrika’da dönüşümün sinyalleri verilmeye başlanmıştır; fakat bu değişim 5-10 yıl gibi kısa bir vadede değil, ancak 30-40 yıl gibi bir orta vadede gerçekleşecektir.
Afrika’daki tedhiş hareketleri bütünüyle değerlendirildiğinde, Batılı güçlerin, kontrolü mümkün olmayan silahlı terör unsurları aracılığıyla bölge ülkelerini dizayn etmeye kalkıştıkları, bölgenin askeri müdahaleye açık bir alan ve silah pazarının potansiyel bir müşterisi haline getirilmesine zemin hazırladığı açıktır.
Buradan hareketle, söz konusu batılı ülkeler tarafından DAEŞ ve benzeri tedhiş hareketlerinin isimlerine bölgede bundan sonra daha çok dikkat çekileceği ve küresel aktörlerin uluslararası müdahalelerle istenilen kazanımları elde etmek için çaba sarf edebilecekleri öngörülebilir.