Bağdat Barzani'nin petrolünü istiyor
Banzani yanlısı "Rüdaw" sitesinde yer alan ve Irak'ta Arap nüfusun arttığı Kürt nüfusun azaldığı, petrol gelirlerinden payın da düşeceği, petrol sanayisine Bağdat'ın el koymak istediği haber yorumunu da içeren yazıyı solitiraz okurları için yayınlıyoruz:
Kürdistan Bölgesi’nde petrol sanayii ve ihracat alanındaki gelişmeler hakkında söylenecek çok söz olmasına karşın Kürdistan daha çok siyasi, ekonomik ve diplomasi alanlarında önemli roller üstlendi.
Petrol sanayiindeki yatırımın ardından ihracata başlanması, Kürdistan isminin enerji haritasında yazılmasına olanak sağladı. Küresel ve bölgesel ülkeler nezdinde hatırı sayılır bir konuma geldi. 2013’e kadar dünya çapında petrol şirketleri ile 60 anlaşma imzalamayı başardı. 2008 ile 2014 yılları arasında oluşan diplomasi trafiğinde enerji sektörünün büyük bir pay sahibi olduğunu söylesem yanlış olmaz her halde.
Exxonmobil, Chevron, DNO ve Genel Energy gibi büyük firmalarla çalışmak ekonomik anlamdan ziyade siyasi anlamda üretici ülkeleri Kürdistan’ı düşünmek durumunda bırakıyor diyebilirim. 2003 yılından sonraki dönemi Kürdistan ekonomisinin gelişmesi açısında “altın çağı” olarak adlandırabiliriz.
Ancak petrol sektörü dışında diğer sektörlerde ilerleyemedi. Petrol ve enerji sektöründeki yatırımlar Kürdistan’ın petrol sanayiini gelişmesinin önündeki kapıları açtı. Enerji sektörünün etkisini Kürdistan Bölgesi’nin politikasındaki yansımasını görebilirsiniz.
IŞİD’in Erbil’e yakın bölgelere kadar yaklaşmasıyla birlikte petrol firmaları kendi ülkelerine baskıyı arttırdı. Özellikle Washington ve başka ülkelerin bu konuda acil müdahale etmesiyle tehdit bertaraf edildi. Baskılar sonuç verdi ve IŞİD’in ilerleyişi durduruldu.
İnsani ve güvenlik meseleleri IŞİD’in engellenmesi önünde önemli bir etkendi ancak, enerji sektörü ve küresel firmaların Kürdistan’daki çıkarları bu anlamda önemli bir rolü vardı.
Sadece petrol sektörüne bel bağlamasından dolayı Kürdistan Bölgesi şu an sancılı bir dönemden geçiyor. Özellikle petrol sanayiinde atılan bazı adımlardan geri kalmasına sebep oldu.
Şunu unutmamamız gerekiyor; enerji sektörü 2003’ten sonra Kürdistan Bölgesi’nin en büyük adımlarından biriydi. Enerji Kürdistan’ın Bağdat’a karşı önemli bir baskı kartıydı.
Fakat petrolü Bağdat’a teslim ederek artık bu kartı da kaybedebiliriz. Ne yazık ki bu durumda insan kaynaklarının iyi kullanılmaması ve pasif bir yönetimden kaynaklı olarak gelişmelerden yarar sağlayamadık.
Petrol satışı ve yatırımı için atılan adımların yanlış ve hatalı olduğunu söylemiyorum. Çünkü Kürdistan Bölgesi devlet olmadan bir devlet simasıyla sektörde adından söz ettiriyor.
Kürdistan aynı anda hem siyasi hem de ekonomi gücünü artırmalı. Irak’ın gölgesinde bir politika ve diplomasi başarısızlığa doğru gider. Çünkü Irak’taki siyasi durum ve anayasa Kürdistan Bölgesi’nin diplomasi ve siyasi gelişimi önünde engel oluşturtuyor.
Petrolü Bağdat’a teslim etmek Kürdistan Bölgesi’nin petrol sektörünü tamamen sekteye uğratır. Zamanla mevcut alıcıları da kaybetmiş olacaktır.
Bu nedenle bence petrol gelirleri teslim edilmeli yatırımın tamamı değil. Üretilen 250 bin varilden elde edilen gelir Bağdat’a teslim ederek petrol yatırım ve sanayisine devam edilmeli. Diyaloğun devam etmesi Bağdat-Erbil arasındaki siyasi atmosferi de olumlu etkileyecektir.
Ne var ki petrol sektörünü teslim ederek sorunların çözüleceğini düşünmek yanlış olur. Çünkü Kürdistan’ın bütçedeki payı, 140’ıncı madde kapsamına giren tartışmalı bölgeler ve Erbil’in borçlarının geri ödenmesi gibi birçok konu kalıcı ve uzun vadeli sorunlar haline geliyor.
Zamanla Erbil-Bağdat ilişkileri sorunlar daha da derinleşiyor. Çünkü Kürdistan’ın bütçedeki payını nüfus sayısına göre belirlenmesi ileride doğabilecek yeni sorunlara perde aralıyor. Yani Irak’ın güney ve orta kesiminde doğum oranlarının hızla artması ve Kürdistan’da sayıların düşmesi Kürt ve Arap arasındaki nüfus sayısı giderek açılıyor.
Kürdistan Bölgesi yetkilileri bütçe dağılımında her zaman yüzde 17’lik payı hesaplamaya alışmış ancak yeni sayımla birlikte Irak’ta nüfus sayısı artmış olabilir aynı zamanda Kürtlerin Irak’taki sayısı da yüzde 10 veya 12 civarına gerilemiş olabilir.
10 sene sonra Irak’ın nüfusu 50 milyon olacak. Bu hesaba göre eminin Şiiler yüksek görevlerin üçte ikisini talep edecekler. Yani Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı makamlarını talep edebilirler.
Özellikle seçimlerin yaklaşmasıyla popülist kesim oylarının artması için Kürdistan Bölgesi karşıtı bir politika izleyecektir. Burada asıl soru şu; Kürtler, Irak’taki postların dağılımının nüfus sayısına göre yapılmasını kabul edecek mi? Kuşkusuz ileride bütçedeki Kürt payının da nüfus sayısına göre belirlenmesi hamlesini de göreceğiz.
Irak hızlı bir nüfus değişikliğinden geçmektedir. Irak’ın mevcut nüfusunun yüzde 40’ını, 2003’ten sonra doğanlar oluşturuyor. Birkaç yıl sonra bunlar işgücüne dahil olacaklardır. Irak nüfusunun çoğu körfez savaşından sonra dünyaya geldi yani 1991 yılından sonra.
2030’a kadar Irak’ın nüfusunun 50 milyon olması bekleniyor. Yani Saddam’ın 2003’te yıkılmasından önceki oranın tam iki katı. Bu sinyaller bize açık bir şekilde Kürdistan Bölgesi’nin farklı gelir kaynağı bulması konusunda uyarı veriyor. Çünkü, Kürtlerin Irak’taki geliri gittikçe azalıyor.
Kürtlerin bütçedeki payının azalmasını isteyenlerin sesi de gittikçe çoğalıyor. Şii kesim Kürdistan’ı Irak’a bağlayan uluslararası anaysa çerçevesi olduğunun bilincinde. Bir de Bağdat tarafından verilen bütçe payı. Onun dışında Erbil-Bağdat, gittikçe birbirlerine karşı sempatisini kaybediyor.
Kürdistan petrolünü Bağdat’a teslim etme işlemleri, yeni hükümetin başını ağrıtabilir. Çünkü reform yapacaklarına ilişkin vatandaşlara oldukça fazla vaat verdiler, sözlerini yeri getirmek için de petrolü teslim etmeden memur maaşlarını elde etmeden zor görünüyor.
Petrolü teslim ederse Kürdistan Bölgesi siyasi ve diplomatik ağrılığını kaybeder ve bu Bağdat’a karşı zayıflamanın ilk adımı olarak da adlandırılabilir. Bu adımla birlikte artık Kürdistan Bölgesi eski konumunu kaybeder, özellikle de Türkiye ve İran gibi komşu ülkelerle ilişkiler farklı bir evreye geçer.