26 Aralık 2024 Perşembe

Devrimci Yön

DAEŞ’i Uzak Asya’ya taşıyan hat

DAEŞ’i Uzak Asya’ya taşıyan hat
13 Mayıs
00:00 2019

IŞİD’in belkide şu an dünyanın dört bir yanına yayılmış ve bir sonraki ‘’savaş’’ için ‘emekliye’ ayrılmış, sessize bürünmüş üyeleri, yıllarca ve kısa bir sürede milyonlarca kişinin yaşadığı yüz binlerce kilometrekarelik toprak parçalarını ele geçirdi. II. Dünya Savaşı’ndan beri ‘’milislerden’’ oluşan en büyük ve en çok yabancı savaşçı barındıran askeri gücü  elinde bulunduruyordu.

Türkiye’de ya da yurt dışında birçok yorumcunun ‘’radikal İslam’’ı krimal/adli, din bilgisinden yoksun bir gözlükle değerlendirip, değerlerin reddedildiği basit bir “nihilizm” felsefesine indirgemelerine karşın, “selefi-cihadi” ekolün dünyayı değiştirmeyi ve kurtarmayı hedefleyen, derinlemesine mıknatıs gibi çekici/var olan düzene tehditkar bir tasarı olduğunu es geçiyorlar. “Selefi-cihadi” ekol, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan sabıkalı marjinallerin basit bir limanı olmadığı gibi, kızgınlıklarını dışa vurmak için örgütlere katılan kana susamış şuursuzlar olarak propaganda kampanyaları düzenlense de bu örgütün aynı zamanda gerçek bir çekim yeteneği olduğunun üstünü kapatıyorlar.

IŞİD, ölümcül şiddetiyle beraber taraftarlarını, eski büyük güçlerin ulus-devletler ilkesi üzerinden dayattıkları düzenin Irak ve Suriye’de çöküşüne, ‘’Yüz yıldır hınç yaratan harita; ’Sykes-Picot’’ un cenaze merasimine davet etti.

IŞİD’i terörizmin ya da aşırı şiddetin basit bir sapmasına indirgemek, onun asıl temsil ettiğini maskelemektir. Neticede IŞİD’in gayesi halihazırdaki dünyayı yıkıp yerine, sonunda birleşecek olan küresel ‘cihadi takımadalar’ kurulmasını sağlamaktı.

İnsanoğlu uygarlık tarihi boyunca ‘başarısı’ için kan dökmüştür. İtaati sağlamak için büyük uygarlıklar küçük uygarlıkları acımadan cezalandırmış ve yutmuştur. Ve hükmetmek için, idaresini güçlü kılmak için sadakat, itaat, merhamet ve cesurluk kavramlarına sarınılmış ve hep bu kavramlarla kitleler galeyana getirilmiştir.

İnsanlığa ya da medeniyetlere en büyük katkı insan kitlesinin hiç kimseye kötülük yapmamış bir yığın başka insanı öldürerek adına ölmeye hazır oldukları nedenleri kavramak ve anlamak olacaktır ki bu ölümleri azaltma konusunda faydalı olacaktır.

Dünya halklarının ve kültürlerinin çoğunun tarihinde, başka gruplara karşı yürütülen şiddetin/cezalandırmanın erdemli/gerekli/zorunlu/onursal eylemler safına yerleştirildiği görülmüştür.

Milli kurtuluş, dini değerler ile donatılmış kitlelerin askeri ekipman ya da maaş vs ile teşvik edilen ‘düzenli’ askeri güçlere karşı direnebildikleri hatta yenebildikleri de görülmüştür.

Dayatılan küreselleşme ya da çeşitli adlar altında pompalanan ‘İslam projeleri’, dinler arası diyalog gibi yabancı menşeili projeler, bireylere kendi tarihlerini, geleneklerini, örf ve adetlerini unutturarak ‘batılı normlarla’ barışık bireyler/kitleler yaratma amacı gütmektedir. Yüzlerce yıldır Batı ile ‘iyi geçinme’ ya da Batılı değerlerle barışık yaşama konusunda baskıya uğratılan bireyler yüzlerce yıllık bu siyasi geleneklerin prangasından kurtulmaya da çalışıyor olabilir mi? Hayatlarına maddiyattan uzak, şan ve anlam katacak ‘huzurlu’ bir kimliği arıyor olabilirler mi?

Kendilerine özgürlük tanınmayan, dışlanan, maddiyatın ön planda olduğu, insani tüm değerlerin yerle bir edildiği dünyayı ‘garibanlar yakmak istiyor’ olabilir mi? Kendi ekolünü uygulamak için hızlı ve acımasız davranan IŞİD, bu kesimler için dünyanın birçok bölgesinden insanı nasıl toplayıp bir mıknatıs gibi Ortadoğu’ya toplayabildi?

Türkiye ve dünyada basın-yayın organlarının haber vermekten ziyade kamuoyunda heyecan yaratma sanatında uzmanlaştığı dönemde IŞİD’in, kendine nefes aldıran medya sayesinde kendisi hakkındaki propaganda/uydurma haberleri/gerçek dışı analiz/yorumları kendi avantajına döndürmeye çalıştığı da görüldü.

Özellikle genç kesimdeki başkaldırı eğilimini, enerjilerini, idealizmi kullanarak IŞİD, bu kesimlere kendini feda etme heveslerini giderme fırsatı sundu. Neticede IŞİD’in hakimiyet kurduğu alanlarda yaşayan ve denetimi kabul etmek zorunda kalan kişilerin birçoğu ne IŞİD’e, ne Batı’ya sempati ile bakan kitleler değildi.  IŞİD’in varlık gösterdiği bölgelerde, denetimi altındaki kent merkezlerine yönelik düşmanlarını halka saldırtmaya uğraştığını da gözlemledik.

Uluslararası kamuoyunu bombardımanı yapan ülkelere karşı sert tutum sergiletme stratejisi güden IŞİD, bu stratejisi sayesinde taraftarlarını bu ‘zulmü’ durdurmak için Irak ve Suriye’ye gelmek için ikna etmeye çalıştı. Bunun karşısında tek bir kişiyi saflarına katmak için saatler, günler harcayan IŞİD ile IŞİD karşıtı mesajlar veren sosyal medya hesapları açılarak, raporlar, afiş ya da poster yayınlayarak nasıl bir kazanç elde edilebildi?

Açıkçası hakimiyeti altındaki bölgelerdeki tüm bombardımanları ‘Müslümanlara Zulüm’ etiketi altında popüler kültürün tüm alanlarına zerkedip popüler kültürün de tüm öğelerini propaganda çalışmalarında kullanan IŞİD’in eli kulağında ölümünü beklemek hayalcilik olur. Genel tabloya bakıldığında ne Türkiye’de ne de dünyada ne IŞİD hakkında ne de “seledi-cihadi” ekol hakkında kimsenin yeni bir fikrinin olmadığı gibi fikri olanların da anlaşamadığını gözlemliyoruz. Bu tip selefi-cihadi grupların kendi içlerine kapanık olması da onların günah keçisi ilan edilmelerini kolaylaştırıyor.

 

BİRBİRİNE DÜŞMAN KOALİSYON ÜLKELERİ

Birbirini arkadan hançerlemek, çelme takmak için fırsat kollayan IŞİD karşıtı koalisyon ülkeleri bu gruplara düzenlenen operasyonlar esnasında ortak/kararlı bir duruş sergilemediği gibi bu çatlak fotoğraftan birçok yeni kurulması olası silahlı gruba umut vermiş olabilirler mi? Komplo teorileriyle ya da itham etmekle geçici fikir ya da çözümler üretmek olasıdır lakin özellikle Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Doğu Türkistan’da, Afrika’da, Kafkasya’da, Asya’da Müslümanların yaşadıkları ortadayken IŞİD’i mumla aratacak yeni “selefi-cihadi” grupların ortaya birkaç yıl içinde çıkması ya da var olanların etkisini artırması hiç sürpriz olarak karşılanmamalı.

Hatta özellikle Afrika ve Asya’da muhtemel IŞİD bağlantılı ya da bizzat IŞİD’in ‘yalnız kurtları’nın buluşarak saldırı düzenlemesi de olasıdır.

 

ASYA’NIN YENİ IRAK’I: SRİ LANKA

Gene Ortadoğu’da hatta Irak’ta gördüğümüz bir fotoğraf Asya’da Sri Lanka’da karşımıza çıktı. Çoğunluğunu Hinduların oluşturduğu Tamiller ve Budist Sinhalalar arasında 2009’da biten savaş nedeniyle Sri Lanka şiddete ve saldırılara yabancı bir ülke değil aslında. Örneğin Tamil Kaplanları’nın ülkede düzenlediği intihar saldırıları hala akıllarda. Asya’daki bu tip saldırıların mezhepsel şiddete yol açmaması pek mümkün değil. Bu kıtada IŞİD ve benzeri yapılar azınlıkta olan Müslüman nüfusa yönelecek baskıyı değerlendirip taban oluşturmayı ve kişileri saflarına katmayı gaye edinecektir.

Sri Lanka’dan Irak ve Suriye’ye ‘cihad’ için giden 32 kişi düşünüldüğünde böyle bir ‘hevesli’ damarın Asya’da olduğu ortaya çıkıyor. 321 kişinin hayatını kaybettiği Sri Lanka saldırısı Asya için hayli önemli.

Çünkü Ramazan öncesi gene bu tip saldırıların Afrika ve Asya’da olma olasılığı var.

Anlaşılan IŞİD, Suriye’de Bediye çöllerine çekildiği gibi Ortadoğu’dan çoktan Asya ve Afrika’ya göçmüş gibi duruyor.

KAYNAK. mucerret.com / Mete Sohtaoğlu

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz