26 Aralık 2024 Perşembe

Devrimci Yön

Michael Rubin: Sınırlar Değişecek!

Michael Rubin: Sınırlar Değişecek!
30 Kasım
00:00 2018

‘Sınırlar Değişecek’

Michael Rubin, bir neo-con tetikçisidir. Amerikan Girişim Enstitüsü (American Enterprise Institute) adlı kuruluşta çalışıyor. Ayrıca Amerikan Donanması Askeri Akademisi’nde (Naval Postgraduate School) öğretmenlik ve Amerika’da yayınlanan Middle East Quarterly (Ortadoğu bülteni) dergisinin editörlüğünü yapıyor.1

Michael Rubin, 9 Aralık 2016’da yayınladığı yazısında; ‘Bir ülke ne zaman parçalanır?’ diye soruyor ve sorusuna kendi yanıt verip sözü Türkiye’ye getiriyor. ‘İç savaş ve şiddet içeren karışıklıklar parçalanmanın ön adımlarıdır’ diyerek şunları söylüyor; “Türkiye’nin bölünme sürecinin psikolojik aşaması tamamlandı. Türkiye parçalara ayrılmış durumdadır. Sınırları yakında değişecektir. Sorun, bölünme iki ayrı devlet şeklinde mi olacak yoksa Türkiye’ye dahil bir federasyon mu o henüz belli değil”.

Türkiye’nin bölünmesinin ayrıntılarını anlatırken Çekoslovakya’nın ‘barışçıl bölünmesi’ ile şiddete dayanan Yugoslavya ve Hindistan bölünmelerini hatırlatıyor. Etiyopya’dan kopan Eritre’yi, Sudan’dan ayrılan Güney Sudan’ı, Bangladeş’in Pakistan’dan kopmasını örnek gösteriyor. “Örneklerin hepsinin ortak özelliği, politik ayrışmalar ile bölünme öncesinde ortaya çıkan psikolojik bölünme halidir” diyor. Bu halin, Türk- Kürt ayrılığı olarak Türkiye’de fazlasıyla mevcut olduğunu ileri sürüyor.2

Eski Bir Öykü

ABD’nin Türkiye’ye bakışı ve kimi zaman askeri işgali içeren söylemlerle eski bir öyküdür. 1946’da Türkiye’ye girerken; aldığı ve aldırdığı kararlar, ikili ve çoklu anlaşmalar, ekonomik ilişkiler, Anadolu’dan bir daha çıkmama üzerine kuruludur. Bu amaca yönelik Amerikan siyaseti; bağımsızlığı köreltme, güçsüzleştirme ve gerekirse askeri güç kullanmaya dayandırılmıştır. Türkiye’den hiçbir koşulda vazgeçmeyeceklerini ve Türkiye’de iktidarı da muhalefeti de kendilerinin belirleyeceğini işin başında açıklamışlardı. Şimdi, küreselleşme ideolojisine uygun olarak ve Ortadoğu’yu kapsayacak biçimde parçalara ayırma peşindedir.

ABD Hükümeti adına Türkiye’ye gelen ve 1949’da adını taşıyan ünlü raporu hazırlayanMax Weston Thornburg, Washington’a, “Türkiye elden gitmesine asla izin vermeyeceğimiz bir ülkedir”  diyordu.3

ABD’nin Türkiye’ye verdiği önemi gösteren bir başka örnek, Pentagon’da ‘Güç Dönüşüm Birimi ve Stratejik Gelecek’ uzmanı olarak çalışan, Deniz Harp Okulu profesörlerinden Thomas P. M. Barnet’in, 2005 yılında yaptığı şu değerlendirmedir. “Ben, Türkiye’yi küreselleşmeninEntegre Olmamış Boşluk (Batı dışındaki ülkeler y.n.) içinde yer alan, bu nedenle kitlesel şiddet ve çatışma riskine en açık ülkeler grubu içine alıyorum... Oysa, küreselleşmenin yayılmasında Türkiye’den daha önemli bir rol oynayacak çok az ülke vardır”.4

Silahlı Müdahale Hakkı

Adnan Menderes hükümeti, 5 Mart 1959’da, ABD’yle Türkiye’ye silahlı müdahale hakkı veren bir anlaşma imzaladı. Anlaşma, “Türkiye, doğrudan ya da dolaylı olarak; tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet ya da sivil saldırıya uğraması durumunda” ABD’ye askeri müdahale hakkı tanıyordu. “Tecavüz, sızma, yıkıcı faaliyet, sivil saldırı” gibi kavramların ne anlama geldiğini ve hangi durumda oluşacağını Amerikalı yetkililer karar verecekti.5

ABD, 1974 yılında, “haşhaş ekiminin yasaklanmaması durumunda İstanbul’un bombalanacağını” açıklamıştı. Başkan Nixon, ABD Ankara Büyükelçisi Handley’i Washington’a çağırmış, ona, istenilen yasaklamanın yapılmaması durumunda, “Sultanahmet Camii başta olmak üzere” İstanbul’un bombalanacağını ve 6.Filo’nun İstanbul’a geleceğini bizzat Başbakan’a (Bülent Ecevit) bildirmesi görevini vermişti.6

Amerikalı yetkililer, Türkiye’yi o denli dirençsiz, işbirlikçilerini kendilerine o denli bağlı görmektedir ki, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölgeye, bağlı olarak Türkiye’ye yapacağı etkiyi açıklamaktan çekinmiyorlar. Amaçlarını, diplomatik söylemler içinde gizlemeden olduğu gibi söylüyorlar. ABD Başkanı George W.Bush’un danışmanı, ünlü stratejist James Blackwelbunlardan biridir.

Blackwel, Senato’da BOP ile ilgili yaptığı konuşmada, Ortadoğu ülkelerini Güliver (büyükler) ve Liluputlar (cüceler) benzetmesiyle ikiye ayırıyor ve şunları söylüyor: “Baylar, Büyük Ortadoğu Projesi’ni size hepimizin bildiği bir masaldan esinlenerek anlatacağım. Ortadoğu Güliver ve Liluput ülkelerden oluşmaktadır. Liluput ülkeleri; korku ve endişe içindeki Katar, Küveyt, Bahreyn, BAE ile arzu ve ümit sahibi Suudi Arabistan, Libya, Fas, Tunus, Cezayir olarak ikiye ayrılır. Ortadoğu’daki Güliver ülkeler ise; İsrail, Türkiye, Mısır, Suriye, İran ve Irak’tır. Birleşik Devletlerin menfaatı için bölgede tek bir Güliver bırakılmalı, o da İsrail olmalıdır. Mevcut diğer beş Güliver ülkesi etnik ve dini temelde bölünmeli ve ana gövdeleri ikinci gurup ülkeler, parçaları ilk gurup ülkeler haline getirilmelidir.”7

“En Amerikan Yanlısı Devlet” : Kürdistan

Kürt devletinin kurulması ve geleceğe yönelik beklenti konusunda, Batı başkentlerinde açıksözlü açıklamalar yapılmaktadır... Bunlardan yalnızca Ralph Peters’ın açıklamalarına bakmak, emperyalizmin bölgeye yönelik politikasını görmek için yeterlidir.

Ralph Peters, sıradan bir Amerikalı değildir. ABD hükümetlerine danışmanlık yapan, Pentagon’un resmi yayın organı Armed Forces Journal’da araştırmaları yayınlanan, American Enterprise lnstitute üyesi emekli bir subaydır. “Türkler bize ihanet etti... Kürtler bize sadık... Ortadoğu’da bir Kürt devleti kurulmalıdır”diyen Ralph PetersArmed Forces Journal’da Ortadoğu’yu 22 yeni devlete bölen ünlü haritayı yayınlıyor ve “Kanlı Sınırlar” başlıklı bir yazı kaleme alarak, kurulacak Kürt devletinin niteliği konusunda şunları söylüyor: “Kurulacak bağımsız Kürt devleti; Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den toprak almalıdır. Bu devlet Bulgaristan’dan Japonya’ya kadar uzanan bölgede en Amerikan yanlısı ülke olacaktır”.9

Tehdit Siyaseti

Askeri işgale yönelik gözkorkutmalar günümüze dek sürmüştür. Şubat 1996’da, ABD California Senatörü Brad Sherman, Temsilciler Meclisi’nde yaptığı konuşmada, Türk Ordusu’nun Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nde katliam yaptığını ileri sürerek, ABD’nin,“NATO üyeliğine bakılmaksızın” Türkiye’ye Askeri müdahalede bulunmasını istemişti. Amerikalı senatör şunları söylemişti: “Birleşik Devletler, Kürtlerin korunması için daha açık ve daha sert bir tutum izlemelidir. Baskıcı rejimlere karşı tutumumuz, bu ülkelerin NATO müttefiki olması ya da olmaması ile değişmemelidir. Türkiye’deki Kürtlerin korunması için Birleşik Devletler askeri güç kullanarak devreye girmelidir”.10

ABD Müşterek Kuvvetler Komutanlığı, 24 Temmuz 2002’de, California eyaletinde maliyeti yüksek kapsamlı bir askeri tatbikat düzenledi. “Bin Yılın Meydan Okuması-2002”(Millenium Challenge 2002) adını taşıyan ve Lozan Antlaşması’nın 79.yıldönümünde başlatılan tatbikatın ayrıntıları gizli tutulmuştu. Ancak, konu ve açıklanan amaçlar, 24 Temmuz tarihiyle birleşince, “hedef ülke” olarak ortaya Türkiye çıkıyordu.

Senaryo

Tatbikat senaryosuna göre; “Bir ülkede büyük yitiklere yol açan bir deprem oluyor (Kocaeli depremi). Aynı günlerde uluslararası mahkeme o ülkenin sınırlarını ilgilendiren olumsuz bir karar alıyor; etnik ve dinsel oluşumlar siyasi olarak güçleniyor. Ülke güvenliğinin tehlikeye girmesi nedeniyle ordu duruma müdahale ediyor ve deniz taşımacılığını önleyecek biçimde ülkeyi güvenlik çemberine alıyor. Birleşmiş Milletler ABD’nin girişimiyle, yaptırım kararı alıyor. Bunun üzerine ABD ordusu, hava saldırısına geçerek ülkenin önemli kentlerini 96 saat içinde (Türkiye’nin seferberlik süresi) işgal ediyordu”.11

ABD Müşterek Kuvvetler Komutanı Orgeneral Kernal o günlerde, Millenium Challenge 2002 Tatbikatı ve Spiral 1Spiral 2 senaryolarını kastederek, “kendimizi izin verilmeyen durumlara hazırlıyoruz” demişti.12

Belirsiz Gelecek

Bu tür açıklamalar; Türkiye’deki yetersiz yönetim, bölgedeki Rus-ABD gerilimi ve PYD’nin ordulaştırılmasıyla birlikte ele alınmalıdır. Bu yapıldığında, yaşanmakta olan sürecin boyutu genişleyecektir. Türkiye’ye yabancı askerin girmesine izin sorunu ya da bir başka deyişle, “izinli işgal”, bu ülkede tartışılmamış bir konu değildir. Bu olasılık, 2003’teki Irak müdahalesinde, gerçeğe dönüşmekten kılpayı kurtulmuştu.

Geçmişten günümüze yarım yüzyıllık olay ve söylemler ortada. Ülke yönetiminin kişi egemenliğine indirgendiği; yasama, yargı ve yürütmenin dumura uğratıldığı, devlet yetkililerinin çıkar aracı olarak kullanıldığı ve muhalefeti olmayan bir ülkede her şey olabilir.

Metin Aydoğan'ın http://kuramsalaktarim.blogspot.com'daki yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz...

SOLİTİRAZ.COM

 

Facebook'ta Sol İtiraz