16 Nisan 2024 Salı

Devrimci Yön

Amerika’nın 11 Eylül sonrası savaşlarında kaç milyon insan öldürüldü? (4)

Amerika’nın 11 Eylül sonrası savaşlarında kaç milyon insan öldürüldü? (4)
25 Aralık
10:00 2018

 

SURİYE

Amerika'nın Suriye'deki “kılık değiştirmiş, sinsi, medyadan uzak” rolü, 2011 yılının sonlarında bir CIA operasyonuyla yabancı savaşçıları ve silahları Türkiye ve Ürdün üzerinden Suriye'ye sızdırmasının ardından barışçıl Arap Baharı protestolarıyla başlayan rüzgârı, Katar ve Suudi Arabistan'la ortak olarak Suriye Baas Hükümetine karşı askeri bir kalkışmaya çevirmesiyle başlar.  

Çoğunluğu solcu ve demokrat Suriyeli politize gruplar 2011 yılında, iç savaş çıkarmaya can atan bu yabancı unsurlara taban tabana zıt bir şekilde; şiddet içermeyen protesto gösterileri tertip ediyor, şiddet bağnazlık ve yabancı müdahalenin hilafında güçlü cümleler sarf ediyorlardı.

Bu esnada Aralık 2011'de, Katar sponsorluğunda yapılan bir kamuoyu yoklamasında Suriye halkının %55'inin hükümetini desteklediği ortaya çıkıyor, ABD ve müttefikleri -bu savaşın çok daha kanlı ve tahripkâr olacağını en başından beri bildikleri halde- Libya'da rejim değiştirmede kullandıkları modeli Suriye'ye adapte etmeye karar veriyor.

Nihayet CIA ve Arap Monarşisi partnerleri, binlerce tonluk silahı ve binlerce el-Kaide bağlantılı cihadisti Suriye'ye sızdırdı. İlk parti Libya'dan geldi, sonra Hırvatistan ve Balkanlar'dan… Silahlar arasında havan topları, füze ateşleyiciler ve diğer ağır silahlar, keskin nişancı tüfekleri,  roket güdümlü bombalar (RPG) ve nihayet Amerika'nın doğrudan sağladığı güçlü anti-tank füzeleri vardı.

Bu arada Amerika ve müttefikleri, Kofi Annan'ın 2012'de Suriye'ye barış getirmek için başlattığı ve BM nezdinde yürüttüğü çalışmaları ile işbirliği içerisinde hareket etmek yerine “B planları” olarak, el-Kaide ağırlıklı isyancılara verdikleri -zaten sürekli artmakta olan- desteği sürdürme kararı aldıkları “Suriye'nin Dostları” adlı üç adet konferans gerçekleştirdi. Kofi Annan; Dış İşleri Bakanı Clinton ve onun İngiliz, Fransız, Suudi ortaklarının barış planını hor görerek baltalayışının ardından kadri bilinmeyen bu görevinden tiksinti ile istifa etti.

Geriye kalan… Söyledikleri gibi… Bir tarih…  Artmakta olan şiddetle ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, İran ve Suriye'ye komşu ülkelerin tamamını içine çeken kanlı bir girdabın tarihi… Politika Çalışmaları Enstitüsünden Filiz Bennis'in gözlemlediği gibi bu yabancı güçlerin hepsi Suriye'de “son Suriyeli yok oluncaya kadar” savaşmaya hazırdı.

Başkan Obama'nın 2014'te fırlattığı 100.000'in üzerinde bomba ve füzeyle IŞİD'e karşı yürüttüğü Suriye ve Irak'taki bombalama kampanyası, Amerika'nın Vietnam savaşından beri gerçekleştirdiği bombardımanların en ağırıydı. İngiliz The Independent'ın emektar Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, yakın zamanda, Suriye'nin resmi olarak en büyük 6. şehri Rakka'yı ziyaretinin ardından şunu yazdı: “Tamamen yıkım…”

Cockburn devamında; “Bombalanan diğer Suriye kentlerinde gözden kaçmış ve yıkılmadan kalmayı başarabilmiş en az bir bölge ya da mahalle vardı” dedi ve ekledi:  “Irak'ın moloz yığınına dönmüş Musul'unda bile durum böyleydi. Ama Rakka'daki yıkım ve demoralizasyon hali satha yayılmış halde. Bir şey çalıştığında, bir tek trafik ışığı çalıştığında mesela,  insanlar bu duruma bile şaşırıyor.”

 

SURİYE'DEKİ ŞİDDETE BAĞLI ÖLÜMLERİN TAHMİNİ

Suriye halkından öldürülen insan sayısıyla ilgili şu ana kadar gördüğüm her tahmin, -doğrudan ya da dolaylı- yönetimi İngiltere'nin Coventry şehrinden Rami Abdurrahman'ın elinde olan Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi'nden (SOHR) geliyor. Kendisi, eski bir Suriyeli siyasi mahkûmdur ve ülke genelindeki 230 kişilik hükümet karşıtı aktivist ağından sırayla çektiği her seferinde dört kişiden oluşan bir asistan kadrosuyla çalışır. Yaptığı işin finansmanının bir kısmı Avrupa Birliği'nden, bir kısmı da -denildiğine göre- İngiltere'den karşılanmaktadır.

Wikipedia, Suriye Politika Araştırmaları Merkezini, daha yüksek bir ölüm tahmini olan münferit bir kaynak olarak gösteriyor olsa da, söz konusu tahmin gerçekte SOHR'un tablolarının bir izdüşümünden ibaret. Daha düşük olan BM'in tahminleri de temelde SOHR'un raporlarını kaynak alıyor.

SOHR, amansız muhalif bakış açısı nedeniyle evvelce eleştirildi ve bu hali verilerinin objektifliği açısından bir takım şüphelere yol açmakta. Amerikan hava saldırıları altında katledilen sivillerle ilgili oldukça ciddi miktarda gerçeğin altında rakam vermişti. Gerçi bu, Irak'ta olduğu gibi IŞİD'in kontrol altında tuttuğu bölgelerde raporlama yapmanın tehlikesi ve zorluğundan da kaynaklanıyor olabilir.

SOHR, raporlarının, Suriye'de öldürülen tüm insanların tahmini olmadığını itiraf ediyor. Mart 2018'deki en güncel raporunda, -kaydedemediği ölümleri telafi edebilmek için 100.000 kişi, bir diğer 45.000 kişi hükümet tarafından gözaltına alınan mahkûmlardan öldürülen ya da kaybolanlar için ve 12.000 kişi de “İslam Devleti” ya da diğer isyancı gruplar tarafından gözaltında tutulanlar için olmak üzere- hesabına bir takım eklemeler yaptı.

Bu ayarlamaları bir kenara bırakalım. SOHR'un Mart 2018 raporu Suriye'de 353.935 savaşçı ve sivilin öldürülmüş olduğunu belgeledi. Rapordaki yekûnun bileşenleriyse şöyleydi: 106.390 sivil, 63.820 Suriye askeri, 58.130 hükümet yanlısı militan (bunların 1.630'u Hizbullah'tan 7.686'sı diğer yabancılardan), 63,360 “İslam Devleti”, Fetih el-Şam Cephesi (eski adı Nusra Cephesi) ve diğer cihadistler, diğer hükümet karşıtı savaşçılar ve 196 kimliği belirsiz ceset.

Bu toplamı sivil ve savaşçı diye sınıflandırdığımızda karşımıza -kimliği belirsiz 196 kişiyi eşit olarak iki gruba paylaştırarak- 106.488 sivilin ve Suriye Ordusundaki 63.820 kişilik kayıplar da dâhil, 247.447 savaşçının öldürüldüğü şeklinde bir tablo çıkar.

SOHR'un bu hesabı, Irak'taki 2006 LANCET çalışması gibi kapsamlı istatistiksel bir çalışma değil. Ama isyancı yanlısı bakış açısını görmezden geldiğimizde, SOHR'u son yıllardaki savaşlar içerisinde ölümlerin bulunması için yapılan “pasif” hesaplar bağlamında en kapsamlı gayreti sarf eden grup olarak niteleyebiliriz.

Diğer ülkelerin askeri kuruluşlarında olduğu gibi Suriye Ordusu da kendi kayıpları için muhtemelen oldukça doğru kayıtlar tutmuştur. Gerçek olan askeri kayıplar hariç, SOHR'un Suriye savaşında öldürülen diğer siviller için %20'den daha doğru hesap yapma olasılığı bulunmamaktadır. Ama SOHR'un raporlaması daha önce yapılan herhangi bir pasif raporlamaya kıyasla oldukça titiz olarak nitelendirilebilir.

SOHR'un pasif raporlamaya dayalı tablosunun sivillerle ilgili kısmının doğruluk oranını %20 olarak tanımlarsak, öldürülen sivil ve savaşçı olmayan insan sayısı 1.45 milyona çıkacaktır. Öldürülen 64.000 Suriye askerini de bu rakama ekleyince Suriye'de öldürülen insan sayısı ile ilgili tahminim 1.5 milyon oluyor.

Eğer SOHR'un çalışması ölüm sayan diğer savaş bölgelerindeki “pasif” raporcularınkinden daha başarılıysa ve öldürülen insanların %25 hatta %30'unu saydıysa o zaman gerçek ölü sayısı 1 milyonun altında olacaktır. Eğer göründüğü kadar başarılı değilse ve diğer çatışma bölgelerindeki tipik pasif raporcularınki gibiyse bu Suriye'de öldürülen insanların gerçek sayısının 2 milyondan daha fazla olduğu anlamına gelecektir.  

 

SOMALİ

Amerikalıların çoğu hatırlar; Birleşik Devletlerin Somali'ye müdahalesi “Kara Şahin Düştü” kazası ve ardından 1993'te Amerikan birliklerinin geri çekilmesiyle sonuçlandı. Ancak birçok Amerikalı ülkelerinin 2006 yılında Etiyopya askeri istilasının desteği ile Somali'ye yeni bir “örtülü, sinsi ve medyadan uzak” müdahale gerçekleştiğini ya hatırlamaz ya da hiç bilmez.

Somali, ülkeyi birlikte yönetmek için ortak çalışma kararı alan yerel ve geleneksel mahkemelerin oluşturduğu “İslam Mahkemeleri Birliği”-ICU çatısı altında “kendi göbeğini kendi kesiyordu”. 1991'de merkezi hükümetin çökmesinin ardından ICU, Mogadişulu bir kabile lideriyle ittifak halinde feodal düzen kurmuş diğer kabile reislerini alaşağı etti. Ülkelerinin uğradığı trajediyi yaşamış olan insanlar ICU'yu Somali'deki barış ve istikrar için umut vaat edici bir gelişme olarak görüyordu.

Ancak Amerika, kendi “teröre karşı savaş” bağlamı kapsamında İslami Mahkemeler Birliği'ni bir düşman ve askeri bir hedef olarak tanımladı. Birleşik Devletler, ICU'yu iktidardan uzaklaştırmak için Somali'nin tarihsel rakibi (aynı zamanda çoğunlunu Hıristiyanların oluşturduğu bir ülke olan) Etiyopya'yla bir ittifak oluşturdu. Hava saldırıları ve özel kuvvetler operasyonlarıyla Etiyopya'nın Somali'yi işgalini destekledi. ABD ve vekillerinin 2001'den bu yana istila ettiği diğer tüm ülkeler gibi Somali de bugüne kadar devam eden bir şiddet ve kaos haline gark oldu.


SOMALİ'DEKİ ÖLÜM MALİYETİNİN TAHMİNİ

Pasif kaynaklar, Amerikan destekli Etiyopya'nın 2006 istilasından bu yana sebep olunan şiddete bağlı ölümün rakamını 20.171 olarak ortaya koydu (Uppsala Çatışması Veri Programı UCDP-2016). ACLED ise bu rakamı 24.631 olarak sundu. Ancak Mogadişu'daki ödüllü yerel STK “Elman Barış ve İnsan Hakları Merkezi”, sadece 2007 ve 2008 yılları için 16.210 şiddete bağlı ölüm tespit etti. Bu rakam, aynı yıllar için UCDP'ninkinden 4.7 kat ve ACLED'inkinden de 5.8 kat daha fazla.

Libya'da, Libya Ceset Sayımı ACLED'inkinden sadece 1.45 kat fazla olan bir ölüm rakamı ortaya koymuştu. Somali'de Elman merkezi, ACLED'inkinden 5.8 kat daha fazla sayımda bulundu ki aradaki fark 4 kat kadar. Bu, Elman'ın sayımının Libya Ceset Sayımı'ndan iki kat daha hassas ve ACLED'in de Somali'de, Libya'da olduğu gibi savaş ölümleri sayımında gerçeğin yarısı miktarda etkili olduğunu ortaya koyuyor.

UCDP, 2006'dan 2012'ye kadarki sayımlarında ACLED'ten çok daha fazla ölüm sayısı kaydederken, ACLED 2013'ten sonra UCDP'den daha çok ölü sayısı bildirdi. Bu ikisinin ortalaması Temmuz 2006'dan 2017 kadarki şiddete bağlı ölüm sayısı için 23.916 ediyor. Eğer Elman ölüm saymaya devam etseydi ve uluslararası gözlem gruplarının bulduğundan 5.25 (4.7 ile 5.8'in ortalaması) kat daha fazla ölüm hesaplasaydı, Amerikan destekli Etiyopya'nın Somali'yi Temmuz 2006'da işgal edişinden bu yana sebep olunan şiddete bağlı ölüm sayısını 125.000 olarak bulmuş olacaktı.

Fakat UCDP ve ACLED'ten daha fazla ölüm hesaplayan Elman'ın rakamı, hala “pasif” yöntem kategorisinde bir sayım olarak duruyor karşımızda. Amerika'nın çiçeği burnunda ICU hükümetini yok etme kararının sebep olduğu toplam ölüm sayısını tahmin etmek için, diğer çatışmalardan elde ettiğimiz 5'e 1 ile 20'ye 1 arasında bir yere tekabül eden bir rakamla çarpmak zorundayız.  

Bu yaklaşıma göre Elman rakamlarına 5'e 1 oranını uygularsak 625.000 yekûnunu elde etmiş oluruz. Çok daha düşük rakamlara sahip UCDP ve ACLED'in rakamlarına da 20'ye 1 oranını uygularsak daha düşük bir tablo olan 480.000'e ulaşırız.

Elman Projesi'nin Somali genelindeki ölümlerin %20'sinden daha fazlasına ulaşmış olması olanaksızdır. Öte yandan UCDP ve ACLED, ölüm miktarın, İsveç ve İngiltere'de olan merkezlerinde oturdukları yerden, yayımlanmış raporlara dayalı olarak sayıyorlar, bundan dolayı gerçek ölüm sayının %5'inden daha azını da saymış olabilirler.

Eğer Elman Projesi gerçek ölüm oranının %20'si değil de %15'ine ulaşmışsa bu, 2006'dan bu yana Somali'de 830.000 kişinin öldürüldüğü anlamına gelecektir. Eğer UCDP'nin ve ACLED'in sayımları toplam ölümlerin %5'ten daha fazlasını kapsıyorsa gerçek toplam 480.000'den daha az olacaktır. Ancak yine de bu Elman Projesi'nin -böyle bir proje için daha önce hiç rastlanmamış bir biçimde- rakamının hala en yüksek doğruluk oranına sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Buna göre 2006'dan bu yana Somali'de şiddete bağlı olarak gerçekleşen ölüm sayısı hakkındaki tahminim -kuvvetle muhtemel 650.000 civarında olmakla beraber- 500.000 ile 850.000 arasında bir yerlerde olduğu yönündedir.


YEMEN

ABD, eski Cumhurbaşkanı Mansur el-Hadi'nin iktidarını tekrar tesis etmek amacı güden ve 2015'den beri Yemen'i bombalamakta olan koalisyonun bir bileşenidir. Yemen'in eski Cumhurbaşkanı Amerikan destekli diktatör Ali Abdullah Salih'in Arap Baharı protestoları ve silahlı kuvvetlerin artan baskısıyla Kasım 2011'de istifa etmeye zorlanmasının ardından 2012 seçimleriyle Hadi başa geldi.

Hadi'nin vekâleti, yeni bir anayasa tesis etmek ve iki yıl içerisinde yeni bir seçim organize etmek üzerineydi. Bunların ikisini de yapmadı, bundan dolayı güçlü Zeydi Husi hareketi, 2014'te başkenti istila etti, Hadi'yi ev hapsine mahkûm etti ve ondan vekâletinin gereğini yerine getirmesini ardından da bir seçim organize etmesini talep etti.

Zeydiler, Yemen nüfusunun % 45'ini teşkil eden yegâne Şii fraksiyondur. Zeydi İmamlar, bin yıldan fazla bir zamandır Yemen'in büyük bir kısmına hükmetmiştir. Sünniler ve Zeydiler yüz yıllardır barış içerisinde bir arada yaşamaktadır, birbirlerinden kız alıp verirler ve aynı camilerde ibadet ederler.

Son Zeydi İmam 1960'taki bir iç savaşta devrildi. Bu savaşta Mısır, daha sonra 1970'te Yemen Arap Cumhuriyeti'ni kuracak olan cumhuriyetçi güçleri desteklemek için Yemen'i işgal ederken, Suudiler de kraliyetçileri destekledi.

2014'te Hadi Husiler'le birlikte hareket etmeyi reddetti ve Ocak 2015'te istifa etti. Ardından önce memleketi olan Aden şehrine oradan da iktidarını yeniden tesis etme amacıyla Amerika'nın desteklediği bombalama kampanyası ve deniz muhasarasını yürüten Suudi Arabistan'a firar etti.

Suudi Arabistan birçok hava saldırısı gerçekleştirirken Amerika da onlara kullandıkları uçakları, bombaları, füzeleri ve diğer silahları satmaktaydı. İngiltere Suudilerin ikinci en büyük silah tedarikçisidir. Amerika'nın sağladığı uydu istihbaratı ve havada yakıt ikmali olmaksızın Suudi Arabistan şu anda yaptığı gibi Yemen'in her yanını bombalayamayacaktı. Dolayısıyla ABD'nin silah teminini, havadan yakıt ikmalini ya da diplomatik desteğini çekmesi savaşın bitmesi için kati bir gerekçe olacaktır.  

 

YEMEN'DEKİ SAVAŞ ÖLÜMLERİNİN TAHMİNİ

Yemen'deki savaş ölümleri tahminlerinin tamamı, genelde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Koordinasyon Ofisi'nin (UNOCHA) yaydığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından burada icra edilen düzenli araştırmalar kaynaklıdır. En yakın zamanlı tahmin, Aralık 2017'ye ait, 5.558'i sivil olmak üzere 9.245 kişinin öldürüldüğü yönündeydi. 

Ancak UNOCHA'nın Aralık 2017 raporu şöyle bir not içeriyordu: “Savaş yüzünden tamamen kullanılmaz yahut büyük oranda kullanılamaz duruma gelmiş sağlık tesislerine bağlı olmak üzere bu rakamlar birçok raporlanmamış kaydı içermiyor ve gerçek rakam bundan bir hayli yüksektir.”

Hastaneler tam olarak işlev görse bile savaşta ölen insanlar hastaneye gitmez! Yemen'deki birçok hastane Suudi hava saldırıları nedeniyle yerle bir edildi. İlaç ithalatını sınırlayan bir deniz muhasarası da söz konusu… Elektrik sağlayıcılar, su, gıda ve yakıt kaynaklarının tamamı da ambargo ve bombalamadan büyük oranda etkilenmiş halde. Dolayısıyla WHO'nun hastanelerden aldığı ölüm raporu özetleri, gerçekte öldürülen insan sayısının ancak çok küçük bir bölümünü teşkil edebilir.

ACLED'in 2017 sonunda yayınladığı 7.846 rakamı, WHO'nun açıkladığının biraz altında. Ama WHO'dan farklı olarak ACLED, verilerini 2018'e güncelledi ve bu yıl için Ocak ayından beri 2.913 ölüm daha kaydetti. Eğer WHO 2018 yılında raporlama yapsaydı ve öncekinde olduğu gibi ACLED'inkinden %18 daha yüksek tahminde bulunsaydı toplam rakamı 11.833'e çıkacaktı.  

Her ne kadar UNOCHA ve WHO Yemen savaşındaki ölümler için yüksek miktarda hatalı sayım yaptıklarını itiraf etmiş ve tüm savaşlardaki 5'e 1 ile 20'ye 1 arasında seyreden pasif raporlar ile gerçek ölüm sayısının oranları içerisinde WHO'nun oranı en yükseği olsa da, ben bu oranı 15'e 1 kabul etmek suretiyle minimum 120.000, maksimum da 240.000 olmak üzere 175.000 kişi öldürülmüştür tahminini öne sürüyorum.

 

AMERİKAN SAVAŞLARININ GERÇEK MALİYETİ

Raporun tüm bölümlerindeki sonuçların tamamını birleştirince, Amerika'nın 11 Eylül sonrası savaşlarında öldürdüğü insan sayısı tahminimce 6 milyon civarına ulaşıyor. Belki 5 milyondur, belki de 7 milyon… Ama oldukça kesin bir biçimde ifade ediyorum ki birkaç milyon…

Birkaç yüz bin değil… Güvenilir kaynaklarca bilgilendirilmiş insanlar şuna inanıyor: 2001'den beri ülkemizin, tasmasından boşanmış bir köpek gibi üzerlerine saldırmasının sebep olduğu böylesine bir kaos ve şiddet ortamında ölen insanların gerçek sayısının, “pasif raporları” derlemek suretiyle ancak küçük bir kısmına ulaşılabilir.

Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi'nin ölüm sayısı tespitindeki sistematik çalışmalarının sonucu olan rakamların, BM Afganistan temsilciliğin tamamlanmadığını bildiği raporları kullanarak ulaştığı düşük ölüm sayısından daha yüksek olduğuna şüphe yok. Ancak hala her ikisi de toplam ölümlerin sadece bir kısmını ifade etmekte.

Ve gerçek ölüm sayısı, İngiltere ve Amerikan halkının büyük bir kısmının kamuoyu yoklamaları marifetiyle inandırıldığının aksine on binlerle ifade edilemez.

Amerika'nın 2001'den bu yana savaşa gark ettiği ülkelerdeki gerçek ölüm sayını bulacak nitelikte etkin ve kapsamlı çalışmalar yapan halk sağlığı uzmanlarına olan ihtiyacımız aciliyet arz ediyor ki dünya savaşların neden olduğu gerçek ölüm ve yıkım miktarına bir an evvel vakıf olabilsin.

Barbara Lee'nin yegâne ret oyunu sandığa atmadan hemen önce öngörüsü ile meslektaşlarını uyardığı gibi “şikâyet ettiğimiz fenalığa evirilmekteyiz.” Ancak bu savaşlar korku salan askeri geçit törenlerle ya da tüm dünyayı işgal edeceği tehditlerini içeren cümlelerle arzı endam ediyor değil henüz. Yerine, bu savaşlar düşmanlarını adeta şeytanın gazabına uğratan, fabrikasyon krizler tesis edip ardından “örtülü, sinsi ve medyadan uzak” bedenine bürünerek politik olarak meşrulaşmış görüntüsüyle, sebep oldukları kan maliyetini Amerikan halkı ve dünyadan gizliyorlar.

Savaşın 16 yılının, yaklaşık 6 milyon şiddete bağlı ölümün ve tamamen tahrip edilmiş, daha ziyade istikrarsızlaştırılmış 6 ülkenin ardından; Amerikan halkı olarak savaşlarımızın gerçek insan maliyetinin bizden nasıl gizlendiğini ve zihinlerimizin tüm bu olanlara karşı nasıl maniple edilip gözlerimizin kör edildiğini bilmemiz -savaşlarımız daha uzun süre başka ülkeleri yok etmeden, daha fazla uluslararası hukuk kuralı ihlal etmeden, mensubu olduğumuz insan ırkından daha fazla milyonları katletmeden- aciliyet arz ediyor.

Hannah Arendt'in  Totalitarizmin Kökeni'nde yazdığı gibi: “Geçmişte olan iyidir ve bizim mirasımızdır çünkü kötü olanı zaman, kendi içerisinde gömüp yok edecektir anlayışını daha fazla sürdüremeyiz. Batı tarihinin yer altı ırmağı nihayet yeryüzüne çıkmış ve geleneğimizin şerefini alıp götürmüştür. İçinde yaşadığımız gerçeklik işte budur.”

Nicolas J.S. Davies Global Research / Consortiumnews  Çeviri: Kemal Küçük 

KAYNAK: MEDYAŞAFAK.NET 

 

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz