"Kürt hareketi Kemalistleşti" iddiası
Köln Üniversitesinde Ortadoğu Araştırmalar Bölümü'nden (daha önce de Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi akademisyenlerinden, ) Dr. Sharo İbrahim Garip adlı yazarın Duvar gazetesinde yayınlanan yazısında ilginç iddialar ortaya atıldı.
solitiraz okurları için bu cenahta nelertartışıldığını gösterecağini umduğumuz yazıdan bazı bölümler şöyle:
"Her şeyden önce HDP’nin “Türkiyelileşme” söylemi çok problemli bir kavramdı. Ruhen egemenden kopmuş olan Kürtleri tekrar entegre etmek gibi bir rol oynadı, belki de daha radikal bir söylemle sömürgeciliğin legitimasyonunu yeniden tamir etti. Bu kardeşlik hukukunun sol açısından sorumluluğu Kürtlerin Türkiyelileşmesi ön şartıyla yerine getirilecekti. Örneğin bu ortaklaşma projesinin sloganı “Kürdistanileşme” olsaydı, acaba Türkiye solundan kaç kişi HDP’nin arkasında dururdu! Taraflara asimetrik sorumluluklar ve hedefler belirleyen bu kardeşlik ütopyasıyla belirlenen HDP ideolojisinin bileşenleri ve politik yol haritası Kürtlerin meşru hesaplarıyla çok da örtüşmüyordu.
HDP’nin ilk kuruluş gününden itibaren, kendisinden beklenen AKP, MHP, CHP ve sola kadar sirayet eden Türkçülüğü (Türklük Sözleşmesi) sorgulatmak olan Sırrı Süreya Önder bu daha önemli misyonu bir tarafa atarak “HDP Kürt milliyetçiliğinin önüne geçmek için kuruldu” diyecekti ve ilerleyen süreçte Hasip Kaplan gibi HDP’li isimleri ırkçılıkla suçlayacaktı. HDP’nin en önemli ve popüler ismi Selahattin Demirtaş’ın tutsaklığını -Kemal Kılıçdaroğlu’nun Enis Berberoğlu için dahi yaptığı protesto yürüyüşüne benzer bir biçimde- etkili bir şekilde protesto etmeyen Sezai Temelli “beyaz bir kibirle” Demirtaş’ı HDP ye yönelik eleştirileri sebebiyle de adeta azarlayacaktı. Bu ve benzeri şekilde çoğaltılabilecek onlarca örnekle Kürt siyasetinin “beyazların kontrolü” altına girdiğini açıkça ortaya koyan HDP oylarının yüzde 90’ını Kürtlerden almakta ama ısrarla biz Kürt partisi değiliz vurgusunu yapmaya devam etmekte, dayandığı tabanın iradesine ve isteklerine aykırı bir politika gütmektedir.
Ayrıca demokratik temsiliyet ilkesini de çiğneyerek yüzde 1 oyunu aldığı marjinal gruplara haziran seçimlerinde 30’a yakın sandalye vermişti. Kürt siyaseti deyim yerindeyse Kürtlere sol kayyımlar atamıştır; ayrıca bu sadece siyaset ile de sınırlı değil basın yayın alanından Kürt kadın hareketine kadar bu atamalar hakimdir. Kürtçe bilmeyen ve halkla organik bağı olmayan ithal/kayyım adaylar Kürtler için self colonizasyon ve self-asimilasyon sürecinin motoru olan protez aklı teknik anlamda sağlamlaştırmaktadır. HDP’nin Kürdistan’daki gruplarla bir uzlaşmaya ve cömertliğe yanaşmadığını biliyoruz. Çok daha vahim olanı ise Kürdistan ve Kürtler artık Bir “Türkiye Partisi” olan HDP’nin esas gündemini teşkil etmiyor. Etnik siyaset yapmadığıyla övünen HDP’de Ayhan Bilgen gibi isimler Kürtlerin kimlik problemlerinden ziyade Batı’da başka problemleri var diyerek Kürtlerin tek sorunun Türkiye’nin bütünlüğündeki demokrasi sorunu ve modernleşme ilkelerine bağlı yol, su elektrik hastane gibi alt yapı-üst yapı gibi sorunlardan müteşekkil olduğunu ilan edecek ve güçlü bir retorikle Kürtleri bunlara inandırmaya çalışacaktı…
"Kürt aydınları ve siyasi aktörlerinin mevcut tehlikeler için acil önlemler almaları gerekirken tanımı şeffaf yapılmayan “devrim”, “dünya devrimi”, “Ortadoğu federasyonu” gibi ütopik söylemlerle oyalanmaktadırlar. Ortadoğu’da dört büyük kavimden biri olan Kürtler, Ortadoğu’da önemli bir aktör iken çok marjinal ortaklıklar ve söylemlerle kendilerini marjinal duruma düşürmektedirler. Yukarıda HDP’ye yapılan eleştiriler seçim koalisyonlarının yapılamayacağı anlamına gelmiyor. Örneğin İtalya’da da faşizme karşı yapılan demokrat, Yeşil ve sosyalistlerin koalisyonu gibi olabilirdi. Herkes kendi oyu kadar temsiliyet ve sandalye sayısına sahip olmalıdır. Bu da seçmene sadık olma ilkesi gereğidir. Nitekim Barış Atay ve Erkan Baş’ın ayrılmasını hoşgörüyle karşılayanlar neden Kürtlerin HDP içinde hakeza BDP olarak kalmasına karşıdırlar…"
SOLİTİRAZ.COM