"Taraflar"ın "Zeytin Dalı"ndaki kâr zarar hesapları...
"Afrin Operasyonu"na değişik bir bakış açısı getiren Elijah J. Magnier'in alraimedia.com'da yer alan yazısının kudushaber.com.tr'de yayınlanan çevirisini solitiraz.com okurları için yayınlıyoruz.
Hafta başında Türkiye’nin “zeytin dalı” diyerek başlattığı operasyon, Suriye’deki farklı aktörler için kabul edilebilir olmakla birlikte kimileri için de sıkıntı verici bir hamle. Bu sürecin en büyük kaybedeni ise kendilerini ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’a pazarlama çabası içine girdikleri için artık yerelde ve uluslararası alanda sağlam bir müttefik edinemeyen Kürtler.
ŞAM’IN “ZEYTİN DALI” KARŞISINDAKİ TAVRI NE?
Türkiye’nin “Zeytin Dalı” Operasyonu’nun en büyük kazananı Şam yönetimi olacaktır denilebilir. Bunun çok farklı sebepleri var. Ankara’nın uzun süredir problemli olduğu Şam yönetimine “zeytin dalı” uzatarak sıcak bir mesaj göndermek istediği açık. Türkiye ile Suriye arasında güvenlik endişelerine dayalı diyalog süreci bir süre önce zaten başlamıştı. Hatta Türk yetkililerin “Suriye rejiminin Türkiye’ye yönelik bir tehdit içermediği” yönünde beyanları var. Türkiye’nin bu olumlu yaklaşımı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Esad’a karşı sergilemeye devam ettiği olumsuz ve saldırgan tavra rağmen gerçekleşiyor. Erdoğan, Ortadoğu’daki müttefiklerini ve Suriye’de hali hazırda farklı cephelerde Ankara adına savaşan Suriyeli muhalifleri tatmin etmek için Esad’ı eleştirmek zorunda.
Şam yönetimine gelince… Suriye hükümeti, Kürtlere Afrin’in güvenliğini ve yönetimini (ekonomik olarak) devlet yetkililerine devretmeleri çağrısında bulundu, böylece Türkiye Afrin'e ve Kürtlerin kontrolünde olan civar bölgelere bir saldırı düzenlemezdi.
Fakat Kürtlerin, Kürt olmayan diğer Suriyelilere yönelik tavırları Şam’ı ciddi manada endişelendiriyordu. Çünkü “YPG”nin izni olmadan hiçbir Suriye vatandaşının Afrin’e girmesine izin verilmiyordu. Bölgede hakimiyet kuran Kürt yönetimi, vergi topluyor, bölgedeki petrol ve ekin mahsullerinin parasını yiyor, Arapların topraklarını satın alarak onları sürgün etme niyeti güdüyordu. Kürtler, milyarlarca dolarlık bir hazinenin üzerine oturmuşlardı ve bu hazineyi Suriye hükümetine vermek istemiyorlardı.
Şam ile yapılan müzakerelerde Suriye hükümeti bölgeye 5000 asker gönderip Türkiye sınırına konuşlandırma teklifinde bulunmuş olmasına rağmen Kürt yetkililer, Afrin’in güvenlik ve ekomonik kontrolünü devlete teslim etmeye niyetli olmadıklarını deklare ettiler. Bu görüşmeler, anlaşma ile neticelenecek olsaydı Rusya da bu anlaşmanın destekçisi olmaya ikna edilmişti. Kürtlerse kent yönetimi üzerindeki etkinliklerinden vazgeçmedikleri gibi Türkiye’yi “sınırda Suriye ordusu var” fikrine ikna etmek için Suriye hükümetine bağlı küçük bir polis gücünün mevcudiyetinin yeterli olacağını savundular ve rejimin teklifini de reddettiler.
Şam, Kürtlerin yaptığı bu manevrayı hoş karşılamadı. Şam’ın duruşu netti: Ya Suriye sınırları içindeki bütün topraklar devlet kontrolü altına alınacaktı ya da Kürtler kendi kararlarının bedeline katlanacaktı. Şam yönetiminin, Türkiye’nin düzenlediği askeri operasyon karşısında memnuniyetsizlik ifadeleri serdetmesinin nedeni ise ABD’nin bölgede oluşan <<müttefiklerini değil kendi çıkarlarını düşünür>> imajının zedelenebileceği ihtimali. Bu yüzden ABD’nin Afrin’den uzak durması önemli.
Amerika, Kürtleri Suriye’de IŞİD’e karşı kullanarak Vaşington’un Suriye’deki pozisyonunu güçlendirdi ve Suriye’nin belli bir bölümünü işgal etti. Kürtler, IŞİD ile savaşmayı ABD’nin kendilerine bağımsız bir Kürt devleti konusunda destek vereceği sözü vermesi karşılığında kabul etmişlerdi.
Öte yandan Şam yönetimi aslında Afrin konusunda köşesine çekilmiş durumda. Türkiye’nin YPG karşısındaki gücünü seyrediyor. Ankara, özellikle Dabık’taki ve diğer cephelerdeki stratejisiyle IŞİD’e karşı biraz zorlanmışa benziyordu. Türkiye’nin (muhalefet çatısı altındaki) müttefikleri de geniş arazileri ele geçirme ve buraları zorlu düşmanlar karşısında uzun süre kontrol altında tutma konusunda zayıf kalmıştı. Dolayısıyla buradaki savaş uzadıkça hem Kürtler hem de Türkiye’nin müttefikleri, askeri açıdan zayıflayacak gibi görünüyor.
Dolayısıyla Suriye ordusu, bugünlerde İdlib ve çevresindeki güçlerini azaltmak zorunda kalan Türkiye’nin (“Fırat Kalkanı” harekatındaki güçlerinin) sahnelediği operasyonu izlemenin tadını çıkarıyor. Bu yaşananlar, Halep sürecini hatırlatıyor… Türkiye, sahadaki binlerce müttefikini IŞİD ile savaşmak için bölgeden çıkmaya zorlamıştı. Türkiye’nin bu adımı Halep’in çok hızlı ve az bir kayıpla özgürleşmesine zemin hazırlamıştı.
Şam, savaşı uzaktan izlemeye devam edebilmek için Ankara’nın (Afrin’e karşı yürüttüğü operasyonlarda “geri adım atmama” konusundaki) sözünü tutmasını umuyor. Suriye yönetimi aynı zamanda da hem Kürt tarafının hem de Türkiye’nin müttefiklerinden oluşan tarafın (herhangi bir başarı sergileyemeden) gücünün tükenmesini ve Kürtlerin Afrin’i devlete teslim etme vaktinin gelmesini umuyor.
AMERİKA VE “ZEYTİN DALI” KARŞISINDAKİ TUTUMU
Yaşanan gelişmeler karşısında Amerika, Suriye Kürtlerine sözlü destek veren, tüm taraflara “sükünet çağrısında” bulunan ve “sivil kayıplardan” kaçınma çağrısı yapan bir pozisyonda buldu kendini… Fakat altı yıldır süren Suriye savaşında bu savaşı bitirmek için hiç kimse bir girişimde bulunmamış olmasına rağmen aynı ABD, Avrupalı müttefiklerine Afrin’deki savaşın son bulması amacıyla Güvenlik Konseyi’ni toplama talebinde bulunmaları için baskı yapıyor.
Bununla birlikte ABD de Türkiye’nin sahadaki performansını ilgi ve arzuyla takip ediyor. Fakat ABD’nin amacı Erdoğan’ın Afrin’deki Kürt kayalıklarına çarparak belinin büküldüğünü ve küçük düştüğünü görmek. Öyle ki ABD’nin Kürtlere verdiği tank-savar füzeler, Afrin’de Türk ordusuna karşı kullanılıyor (ve bölgedeki bazı Türk tankları, bu füzelerden nasibini aldı).
Amerika’ya göre Türkiye’nin Afrin’e müdahalesi eksik planlanmış bir macera. ABD’ye göre Ankara, savaşı başlatan taraf olabilir fakat ne zaman biteceği konusundaki kararı o veremez. Buna rağmen Amerikan dışişleri bakanı Rex Tillerson, Türk mevkidaşına Suriye’de 30 km’lik bir “güveli bölge” önerisinde bulundu. Bu önerinin amacı Suriye topraklarını Türkiye ile Amerika’nın koruması ve himayesinde olan Kürtler arasında paylaştırarak savaşa son vermek ve üç taraf arasında kalıcı bir “düzenleme” sağlamaktı (Türkiye, Amerika ve Kürtler). Fakat bu teklif, Ankara için uygun bir teklif değildi. Amerika, Türkiye’nin sınır boylarında her ne şekilde olursa olsun gelişmiş silahlarla donatılmış bir Kürt “devleti” istemediğini anlayabilmiş değil. Hal böyleyken ABD’nin sunacağı “cazip” tekliflerin Ankara açısından bir önemi yok. Aslında Amerika kendisine ait olmayan hatta üzerinde işgalci olarak bulunduğu toprakları birilerine vadediyor.
Sonuç ne olursa olsun bu savaşın kaybedenlerinden biri de Amerika olacaktır. Çünkü Türkiye, Kürtleri mağlup edene kadar savaşa devam edecek. Bu zafer ya nihai olarak askeri manada olacak ya da Kürtleri Afrin’i Suriye hükümetine devretmeye mecbur bırakmak suretiyle.
Ankara “Zeytin Dalı Operasyonu’nda” 8 şehit verildiğini açıkladı. Yani bu dal, Türk askerinin kanıyla boyanıyor. Türkiye, 4 koldan saldırıyor. Hedefi: Yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı 3.800 km2’lik bir şehirde hakimiyet kurmak. Bu kolay bir iş değil.
Bu “zeytin dalı”, Türkiye için gerçek bir yük olacak. Savaş ne kadar uzarsa Türkiye ve Kürtler açısından kayıplar da bir o kadar artacak. Gerek mühimmat açısından, gerek maddi açıdan gerekse savaş sahasındaki can kaybı açısından. Hele ki Türkiye açısından bu bir itibar mücadelesi. Eğer Türkiye bu savaşta başarılı olamazsa, sadece Suriye’de değil genel olarak Ortadoğu’da da çok daha zayıf bir ülke konumuna düşecektir. Aynı şekilde NATO çatısı altındaki itibarı da sarsılacaktır. Türk ordusu ve sahadaki müttefikleri saldıran taraf oldukları için Kürtlerin yıllardır yaşadıkları topraklardaki savunma pozisyonuna nazaran coğrafyaya da daha az hakim olmaları sebebiyle çok daha fazla adama ve çabaya ihtiyaç duyuyorlar.
Kürtlerse, savaşmaya karar verip kesin bir zafer kazanmadıkça bu denklemin ve bu savaşın en büyük kaybedeni olarak tarihe geçecekler. Bölgede bundan böyle ABD ile ittifak kurma girişimleri yanlış tercihtir. Geçmişte ABD ile kurulan ittifaklar işe yaramış olabilir fakat Vaşington kalkıp Hasiçi (Haseke) ve Kobani’ye gelerek Kürtleri Suriye’yi bölmeye ikna ettikten sonra her şey tersine doğru gitmeye başladı.
Bugün “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) Rusları “ihanetle” suçluyor. Bu grup (SDG), Amerikan özel kuvvetleri tarafından oluşturuldu ve silahlandırıldı. SDG, bir yandan Moskova’nın Suriye’de ülkenin bölünmesini engelleme yolunda ortaya koyduğu çabaların aleyhine çalışırken bir yandan da Rusya’nın desteğini almayı umuyor.
Şam ise Kürtlerin yolun sonuna gelmesini bekliyor. Yani onları bir nevi düşmekten kurtarıp Suriye’nin bütünlüğünü sağlayacak bir iç süreç işletecek. Onları kurtarmanın tek yolu bu gibi görünüyor.
(Çeviren: Enes Berat Gürler)
SOLİTİRAZ.COM