20. yüzyılın unut(tur)ulmuş soykırımı: Namibya halklarının Almanya'ya açtığı tazminat davası devam ediyor!
19 Ekim 2017 tarihli www.bbc.com’da çıkan haberde Namibya'da Herero ve Nama halklarının torunlarının Almanya’dan tazminat talebinde bulunduğu açıklandı.
1900'lü yılların başlarında Almanya'nın kolonisi olan Namibya’da halkın toprakları elinden alınmıştı.
Buna karşı ayaklanan yerli halka karşı Alman ordusu sistematik bir etnik temizlik başlattı.
Herero ve Nama halklarının yüzde 80'ini 4 yıl gibi bir sürede soykırımda öldürmeyi başardı!
Onların bugün hayatta kalan akrabaları bu yıl başında ABD’de açtıkları davayla Almanya'dan tazminat talep ediyor. (http://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-41682692)
ALMANLARIN İLK “NAZİ” VUKUATI!
Alman hükümeti, 1904 ile 1908 yılları arasında Alman İmparatorluğu’nun kolonisi Alman Güneybatı Afrika’sında yerli halklar Herero ve Namalara yapılan katliamları ancak 110 yıl sonra Temmuz 2016’da o dönemde BM’de de soykırım tanımı yoktu diyerek yalnızca “katliam” olarak kabul etti. Ancak daha “resmi özür” dilemedi.
Herero ve Nama haklarının temsilcileri Yahudi soykırımına benzer tazminat talep ederken, Namibya’ya 1990 yılından bu yana 870 milyon Euro mali yardım yapıldığını belirten Alman temsilciler soykırım kurbanlarının ailelerine maddi tazminat yerine, Namibya’da altyapı, eğitim ve kültür çalışmalarına fon ayırmayı teklif ediyor.
HERERO ve NAMA KATLİAMININ ACI TARİHİ
Almanya'nın Nazi döneminin sesini güçlü olarak duyurduğu ilk olay diyebiliriz. Soykırım, sadece ekonomik sömürü nedeniyle ortaya çıkan bir savaşın sonucu değil Almanların beyaz ırkı üstün görmesi nedeniyle de değerlendirilebilir.
Çünkü sadece Herero ve isyan eden diğer halk olan Namakalar değil, Almanlarla dost olan Damaralar da öldürülmüştü.
Bunun nedeni ise Alman askerlerinin siyah derili görünce, dost-düşman ayırt etmeden ateş etmesiydi.
Öldürülen zavallı halkın kemiklerinin bazıları Almanya'ya götürülüp, ırkçı tezlerin kanıtlanması için üstlerinde araştırma yapılmış, ancak 2015’in Eylül ayında kemikler Namibya'ya geri gönderilmişti.
Fransızların, Belçikalıların, İngilizlerin, Hollandalıların ballı topraklara konmasının aksine Almanya, Namibya topraklarında su ve verimli toprak sıkıntısı çekiyorlardı.
Ancak kutsal Afrika yine de Afrika’ydı. Elmas madenleri vardı Namibya’da. Almanlar ele geçirdikleri toprakların tarıma elverişli olanlarına Almanya'dan gelen göçmenleri yerleştirmeye başladılar, elmas madenlerini de hızla işletmeye açtılar. Yerli halklar ise köleleştirilerek Alman göçmenlerin ve askerlerin hizmetine verildi.
İşçi sıkıntısı da başka bir dertti. Hereroları maaş ile kandıramıyordular çünkü oturmuş bir düzeni olan bir kabileydiler. Diğer kabilelere göre daha demokratik bir siyasi yapıları vardı.
Dönemin sömürge valisi Theodor Leutwein'ın hedefi bu topluluk bilinci oluşmuş kabilelerinin arasını açıp, kontrolü ele geçirmekti.
Bunun için emperyalizmin bugün de uyguladığı aslı olmayan suçlamalarda bulunmak, farklılıkları derinleştirip halkları düşmanlaştırmak siyaseti güttü.
Suçlamalardan, kabile şeflerinin sarhoş edilip sözleşme imzalamasına kadar bir çok yöntem uyguladı. Ancak Leutwein'ın yönetimi, hala Alman krallığı tarafından yumuşak bulunuyordu.
Hayvancılık ve tarımla geçinen onurlu halk ise baskılara fazla dayanamadı ve Herrerolar işgalci Almanlara savaş açtı.
İSYANA NEDEN OLAN BASKILAR
Hererolar’da erkekler köle olarak, kadınların bazıları seks işçisi olarak çalıştırılıyor, isyan edenler öldürülüyordu. Para kavramını tam bilmeyen ve toprakları yavaş yavaş ellerinden alınan Hererolar, suyu olmayan kurak topraklara gönderiliyorlardı.
1903'te ilk isyanı başlatan Nama kabilesi oldu. Hendrik Witbooi yönetiminde 60 kadar Alman yerleşimciyi öldürdüler. Namalara daha sonra Hukku'lar da katıldılar. Şef Samuel Maharero idaresindeki isyanlarla beraber bölgede mücadele artarak sürdü.
1904'te Hererolar tekrar isyan etti ve bu kez 120 Alman öldürüldü. Bunun üzerine Berlin Ekim 1904'te bölgeye General Lothar von Trotha komutasında 14 000 asker gönderdi. Kendisi, daha önce de sömürgelerde savaşıp, yaşattığı vahşet ile tanına biriydi. Alman kuvvetleri sayıları 3000-5000 civarında olan Herero savaşçısı ile Waterberg Şavaşı'nda karşılaşarak yenilgiye uğrattılar. Buradan kurtulanlar ve aileleri ise Britanya'nın isyanı durdurmaları karşılığı sunduğu sığınma hakkını kullarak Bechuanaland bölgesine gittiler.
Alman askerleri, kadın-çocuk ayrımı yapmadan Herero'ları öldürdüler. Su kuyularına insan ve hayvan leşlerini attılar, ki sudan içenler tifo olup ölüyorlardı. Savaşa daha sonra katılan Namakalar, savaşta Hererolara göre başarılı olsalar da Witboonin’in kurşunla ölmesi ile teslim oldular. Herero lideri Samuel ise sürgüne gönderilip, orada öldü.
Kaynaklara göre ölü sayısı toplam nüfusun yarısı ile 75%'i arasındaydı!
Şavaşın ardından sığınma hakkı verildiğini duyan 24 000 kadar Herero'lunun hayatı Kalahari çölünde Bechuanaland bölgesine ulaşabilme umudu ile çıktıkları çöl yolculuğunda sona erdi. Sonradan bölgede görev yapan Alman devriyeleri 7-8 m.lik su bulmak amacıyla kazınmış kuyularının dibinde binlerce kemik bulduklarını rapor etmişlerdir. Şef Maherero ve 1000 kadar adamı çölü geçerek Bechuanaland'da sığındılar.
Savaştan kurtulan ve sığınmak için Britanya bölgesine kaçamayan çoğu kadın ve çocuk tıpkı 1. ve 2. Boer Savaşlarından kalanların başına gelen kadere benzer şekilde toplama kamplarına yerleştirildi.
Almanlar her Herero'ya bir numara verdiler ve kamplarda ya da çalışarak ölen her Herero'nun kaydını düzenli bir şekilde tuttular. Kamplardan çalışmak üzere Alman firmalarına gönderilenlerin ölmelerine göz yumuluyordu. Ağır çalışma koşulları hastalıklar ve kötü beslenme yüzünden Herero'ların nüfuslarının %50-%80'nin yok olduğu sanılmaktadır.
1985 BM Whitaker Raporuna göre 65 000 Herero (nüfusun %80'i) ve 10 000 Nama'nın (nüfusun %50'si) 1904-1907 arasında öldüğü ya da öldürüldüğü düşünülmektedir. Başka kaynaklar toplam sayıyı 100 000'e tamamlamaktadır.
Ayrıca pek çok Herero ve Nama kadını Alman askerlerine seks kölesi olarak hizmet etmeye zorlanmıştır.
Almanya, Birinci Dünya Savaşı sonucunda imzalanan Versay Anlaşması ile bu sömürgesini yitirdi, bölgeye Güney Afrika hakim oldu.
ALMAN PARLAMENTOSUNDA ERMENİ SOYKIRIMI KARARI
Alman Parlamentosu’nun 2016 yılında aldığı Türkiye’yi 1915’te Ermenilere ve diğer Hıristiyan halklara “soykırım” uygulamakla suçlayan kararı, sadece Türkiye’yi ayağa kaldırmakla kalmadı, Almanya’da konuya yakın tarihçi ve bilimadamları arasında da ciddi eleştiri konusu oldu.
Alman tarihçi ve aynı zamanda Dünya Soykırım (Genosid) Araştırmaları Birliği Başkanı olan Jürgen Zimmermann, Alman Parlamentosu’nun Ermeniler konusunda karar alırken, Almanya’nın Afrika’da Herero ve Namalara karşı işlediği katliam (soykırım) suçu ile yüzleşmemesini kınadı ve bunu “çifte standart” olarak niteledi.
Zimmermann “Bu soykırım (Herero/Nama) Ermenilere uygulanandan 11 yıl once gerçekleşti. Alman Meclisi’nin şimdiye kadar bu konuda Almanya’nın suçunu açıkça kabul etmemesi çok ilginç” diye konuştu.
Zimmermann, bu tip tarihi suçları tanımlamanın parlamentoların işi olmadığını da vurguladı ve “İllaki bir karar vereceklerse, tarihi sıralamaya göre önce Almanya’nın Afrika’daki katliamları hakkında karar vermeleri gerekirdi” dedi.
SÖMÜRGE SUBAYI OSMANLI GENELKURMAY BAŞKANI
Türkiye tarihi açısından ilginç olan Almanya’nın 1904-1905 Namibya katliamlarında görev yapan ve yerlileri çöle sürerek öldüren Alman komutanlardan Bronsart von Schellendorf’un bundan 10 sene sonra Osmanlı ordusu Genelkurmay Başkanı olması. ‘Bronsart Paşa’ adıyla Osmanlı ordusunda üç yıl boyunca (1914-1917) görev yapan Alman komutan, 1915’te Sarıkamış faciası sonrası Doğu Anadolu’da Ermeni çeteleri eşliğinde Rus ilerlemesini durdurmak için Ermeni sürgününü öneren esas isim olarak öne çıkıyor.
Afrika’da Herero ve Nama kabilelerinin çöle sürülmesine tanıklık eden Alman komutan Bronsart von Schellendorf Ermenileri Suriye çölüne sürerken, yaşanacaklar hakkında herhalde Enver-Talat ve tüm Osmanlı subaylarından çok daha fazla deneyim sahibiydi.
(DERLEME: SOLİTİRAZ.COM)