4 Temmuz: Amerikan demokrasisi mi oligarşisi mi?
AMERİKAN DEMOKRASİSİ ve ‘HAKLAR BİLDİRİSİ’
Amerikan demokrasisinin temeli sayılan Virginia İnsan Hakları Bildirisi (1776), yüzyıl önce İngiltere’de yayınlanan Haklar Bildirisi’nin (Bill of Rights-1689) tercümesi gibiydi... Virginia Bildirisi’nin 6, 9 ve 13. Maddeleri, Haklar Bildirisi’nin 4, 6 ve 11. Maddeleri’nin hemen aynısıydı.1
17. Yüzyıl'da Amerika'ya gelmeye başlayan Avrupalılar arasında, İngilizler çoğunluktaydı ve burada kurulan toplumsal düzene onlar biçim verdi. İngilizler, ülkelerindeki kapitalist gelişimin sonuçlarını Amerika'ya taşıdı, burada bilgi ve görgülerine uygun bir düzen kurdular.
İflas etmiş zanaatçılar, tüccarlar, küçük mülk sahipleri, Anglikan Kilisesi’nin göçe zorladığı değişik inançtan kişiler, III.William’ın sınırdışı ettiği meşrutiyetçiler (jacobiteler), parlamento yanlılarınca (Round head) kovulan askerler, II. Charles’ın ülke dışına çıkardığı tarikatçılar (Priyenler); Amerika’da oluşturdukları kolonilerle, küçük bir İngiltere yarattılar.
ABD ve KÖLECİLİK
İngiltere’de bol miktarda bulunan, işçileşen ve işçileşmeyi bekleyen yoksul köylüler Amerika’da yoktu. Amerika’nın özgürlüğüne tutkun yerli halkı kızılderililer, köle ya da ücretli işçi haline getirilemiyordu. Emeğinden yararlanılacak insan gereksinimi; Avrupa’dan gelen/getirilen yoksul köylüler, kanun kaçakları, mahkumlar, beyaz kölelerle karşılanmaya çalışıldı. Ancak bunlar yetmiyordu. Afrika ve Batı Hint adalarından zenci köleler getirildi; işgücü gereksinimi bunlarla karşılandı.
1619-1760 arasında, Amerika’ya 400 bin köle getirildi.2 Bu köleler, İngiltere’de toprağından koparılan serflerin yaptığı işin benzerini farklı biçimde Amerika’da yaptılar. Tarım, ticaret ve sanayinin gelişiminde köle emeği yoğun biçimde kullanıldı. Bu kullanım, Antik Çağ köleciliğinden farklıydı, yapay ve daha acımasız bir insan ticaretiydi.
Amerika’da Antik Çağ köleciliği yaşanmadığı için, doğal olarak onun sonucu olan feodalizm de yaşanmadı. Batı Avrupa’da binlerce yılda oluşan toplumsal birikim, ayakta kalan ve kullanılabilen sonuçlar olarak Amerika’ya taşındı. Ekonomide olduğu gibi siyasi alanda da, aynı sınıfsal egemenliğe dayalı baskıcı bir toplumsal bir düzen ortaya çıktı.
‘DEMOKRASİYİ’ KURANLAR
Birleşik Devletler anayasasını hazırlayarak Amerikan demokrasisine biçim verenler; köle çalıştıran büyük toprak sahipleri, ticaret ve sanayi burjuvazisi ve bankerlerdi. Bunlar, devleti, daha işin başında ele geçirmişler, toplum üzerinde kuracakları egemenliği güvenlik altına almayı başarmışlardı.
Anayasa’da; demokrasiden, eşitlikten, kardeşlikten sıkça söz ediliyor ancak bağımsızlık savaşına katılan halk kesimlerinin, küçük çiftçilerin ve sanayi merkezlerindeki işçilerin haklarını gözeten bir yaklaşım yer almıyordu. Birleşik Devletler Bağımsızlık Bildirisi şu sözlerle bitiyordu: “Bu bildirinin korunması için, Tanrı’nın inayetine tam bir güvenle; yaşamlarımız, servetlerimiz ve en kutsal varlığımız olan onurumuz üzerine and içeriz”.3
Anayasayı hazırlayan Alexander Hamilton (1755-1804), ABD’nin bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran kişiydi. İlk Başkan George Washington(1732-1799), çok geniş topraklara sahipti ve ABD’nin en zengin insanıydı.4Öldüğünde 314 kölesi vardı.5
ANAYASA
Amerikan anayasası, seçme ve seçilme hakkını, İngiltere’de olduğu gibi, mülk sahibi beyaz erkeklere tanıyordu. Kadınlar, mülksüz beyaz erkekler, zenciler ve kölelerin oy hakları yoktu (kadınlara oy hakkı 1919’da tanınacaktır).6 Anayasanın kendisi, halkın siyasi temsil haklarını engelleyen bir belge, kabul edilmesi ise anti-demokratik bir darbe gibiydi.
George Washington, 1796 yılında yaptığı veda konuşmasında, devletin ve anayasada ifadesini bulan yönetim biçiminin, kendileri açısından taşıdığı önemi ve nasıl korunması gerektiğini açık bir biçimde ortaya koyuyordu. “Yarattığımız yönetimin ayakta durabilmesi için onun üzerine titremeniz, bu yönetimden en ufak bir kuşku belirtisi gösteren herşeye karşı dikilmeniz, ülkemizin herhangi bir bölümünü diğerlerinden ayırmak ya da tümünü bir arada tutan kutsal bağları gevşetmek için yapılacak her girişimi daha doğarken önlemeniz son derece önemlidir...”7
Anayasanın hazırlanması aşamasında, iki farklı yaklaşım ortaya çıkmıştı. Amerika’nın bankacılık sistemini ve mali örgütlenmesini kuran Alexander Hamilton’nın önderlik ettiği kümeye Federalistler, Thomas Jefferson’un başında bulunduğu kümeye ise Anti-Federalistler denildi. Bu iki oluşum, bugünküCumhuriyetçi ve Demokrat Partilerin tarihsel kökleridir.
HALKTAN UZAK DEMOKRASİ
Egemenler arasındaki çıkar çekişmesine dayanan ve halkı içine almayan bu iki eğilim, siyasi sistemin sınıfsal niteliği konusunda farklı düşünmüyordu. Yönetimden daha fazla pay alabilmek için, halkı yanıltan yapay bir yarış içine girmişlerdi. Gerek ilk dönemde yönetime gelen Federalistler, gerekse 1801 yılında yönetime gelen Anti-Federalistler; daha önce çiftçilere verdikleri sözleri tutmadılar.
Bağımsızlıktan hemen sonra ortaya çıkan Federalist-Anti Federalist ayrışması, Amerikan halkı için fazla birşey ifade etmedi. İçinde yer almadığı, güçlüleri temsil eden (ve günümüze dek süren), iki partili siyasi bir düzen kuruluyor ve onun bu düzendeki yeri, düzenin korunması koşuluyla, oy vermekten başka bir şey olmuyordu. Halk, en başta siyaset dışında bırakılmıştı.
HALKA SÖYLENEN
Amerika Birleşik Devletleri’nin iki yüz yıllık tarihi boyunca, sürekli olarak halktan söz edildi ve Amerika’nın, demokrasinin gerçek vatanı olduğu ileri sürüldü. Massachusetts’ın ilk valisi John Winthrop, yenidünyanın insanlık için eşsiz bir örnek, ‘tepenin üzerindeki kent’ olduğunu söylüyordu.8
Thomas Paine için Amerika ‘insanlığın sığınağıydı’.9 18.Yüzyıl ortalarında Horace Greeley, “Batı’ya git genç adam ve ülkenle birlikte büyü” diyordu. Tarihçi James Oliver ise şunları söylüyordu: “Tanrı’nın eli onları Batı’ya sürdü ve onlar beraberlerinde en iyi şeyleri, uygarlığı, eğitimi, refahı, cumhuriyetçi hükümeti ve demokrasi ideallerini getirdiler. İşsiz ve boş bir kıtayı, yeryüzündeki en özgür bir halkın fazileti ve kurumlarıyla doldurdular. Efsane ve rüya, işte buydu“.10
HALKIN TUTUMU
Amerikan halkı, Andrew Jackson dönemi dışında, seçimlere de ilgi göstermedi. Seçimlere katılımı, günümüze dek süren bir gelenek halinde, her zaman yüzde 40-50 dolayında oldu. Bu oranın, kimi eyaletlerde yüzde 10’lara düştüğü görüldü. Örneğin 1924 seçimlerinde, South Caroline eyaletinde seçmenlerin ancak yüzde 6’sı oy kullanmıştı; 1940 seçimlerinde Güney Caroline, Georgia, Alabama ve Arkansas eyaletlerinde oy verme oranı yüzde 20’ler düzeyindeydi.11
19. Yüzyıl sonlarında, iki parti dışında güçlenme eğilimi gösteren Popülist Parti, seçimler ve Amerikan demokrasisinin niteliği konusunda şu saptamayı yapıyordu:“Ülkeye Wall Street sahip olmuştur. Amerikan yönetimi artık, halkın halk tarafından, halk için yönetilmesi değil, halkın Wall Street tarafından Wall Street için yönetilmesi haline gelmiştir”.12 (Wall Street: New York’ta içinde borsanın da bulunduğu finans merkezi)
19. Yüzyıl ünlü Amerikan şairi Walt Whitman (1819-1892), yaşadığı dönemdeki ABD siyasi düzenini eleştirirken 20. Yüzyıl emperyalizmini adeta o günden görüyor ve şunları söylüyordu: “O ulusal federal devlet ve yerel düzeydeki yönetim; çürümüşlük, sahtecilik ve kötü yönetim batağı içinde. Adalet Kurumları da bundan payını almış. Büyük İskender’i de, Roma’yı da geride bırakacak, dev bir İmparatorluğa doğru yol alıyoruz.”.13
DEVLET DENETİMLİ SEÇİM
Amerika Birleşik Devletleri’nde seçim yapılan hiçbir ülkede görülmeyen bir uygulamayla, seçime katılacak parti adaylarının belirlenmesinde devlete denetim yetkisi verilmiştir. 1903 yılında kabul edilen ve tüm eyaletlerde geçerli olan yasayla, seçime katılacak parti adaylarının belirlenmesi, kamu adına hareket eden devlet memurlarının denetiminde olmaktadır.
Amerika’da parti içi mücadele demokratik bir yarış değil, değişik çıkar kümelerini temsil eden hizipler arasındaki çatışmalardır. Siyasi düzeyi ve yetenekleri ne denli yüksek olursa olsun, arkasına herhangi bir sermaye kesiminin desteğini alamayan delegelerin seçilme şansları yoktur. Bu nedenle hizipçilik, entrika (machine politics) ve rüşvet, siyasetin temel unsurları durumuna gelmiştir.
PARTİ DIŞI GÜÇLER
İki parti içinde güçlü bir biçimde temsil edilen parti dışı güçler yani şirketler; uygulanacak programları, çıkarılacak yasaları ve bu işi yapacak kadroları belirleme gücüne sahiptirler. Adayların belirlenmesi, iş çevreleri ve onlar adına davranan örgütler için o denli önemlidir ki; bu önem, şirket-parti ilişkilerini siyasete yön veren belirleyici unsur haline getirmiştir.
Bu durum, Amerikan tarihinin her dönemi için geçerlidir. Yasama ve yürütme organlarına öyle insanlar seçilmelidir ki bunlar, şirket çıkarlarını yani statükoyu, herhangi bir uyarıya gerek kalmaksızın korumalı ve gereksinim duyulan yasaları gecikmeksizin çıkarıp uygulamalıdır.
Bu tür ilişkiler üzerine kurulmuş olan iki partili siyasi düzende, Cumhuriyetçi ve Demokrat Partiler, dönüşümlü olarak yönetime gelirler. Bu partilerin asla ödün vermedikleri tek ilke, büyük sermaye kesiminin çıkarlarına aykırı bir iş yapmamak ve onlarla çatışmamaktır.
Amerikan toplumunu inceleyen araştırmalarıyla tanınan ünlü Amerikalı ekonomist Prof. Lester C.Thurow, Kapitalizmin Geleceği adlı yapıtında, Birleşik Devletler’de siyasi partilerle seçim konusunu da ele alır ve şunları söyler: “Seçimler, basit konular üzerinde dönen beğeni yoklamalarına dönüşür ve televizyonda en iyi kimin göründüğüne bağımlı olur. Seçimler bir dolandırıcılar kümesini, diğer bir dolandırıcılar kümesiyle değiştirmek olarak görülmeye başlanır. Herkes başka birinin değil, kendi etnik kümesinin, ganimetlerden yararlanmasını sağlamak için oy kullanır”.14
PARTİ EGEMENLERİ
Ulusal Sanayiciler Birliği, Birleşik Devletler Ticaret Odası, Amerikan Bankerler Birliği, Amerikan Çiftçiler Birliği, Sanayi Örgütleri Kongresi gibi örgütler, her iki parti üzerinde de kesin bir egemenlik kuran, parti dışı kuruluşların önde gelenleridir.
Bu örgütler, özellikle büyük kentlerde, ‘siyasi partiler adına’ çalışmalar yaparlar. Seçilmesini istemedikleri adayların ‘önünü kesmek için’ değişik olanakları vardır. İyi örgütlenmiş ve çok iyi finanse edilmişlerdir. Amerikalı araştırmacılar Gabriel Kolka ve Robert B. Reich, şirketlerin partilerle girdikleri ilişkiler konusunda şunları söylemektedir: “ABD’ndeki her iki parti de şirketlerden gelen paralara o denli bağımlıdırlar ki, hiçbiri şirketlerin gücüyle karşı karşıya gelemez... Büyük holdinglerin politik partiler ve yasama süreci üzerindeki muazzam etkisi, seçim kampanyalarına yaptıkları parasal katkıdan ibaret değildir. Şirketler, çalıştırdıkları avukat, lobici ve halkla ilişkiler elemanı ordularıyla, partiler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir”.15
DEMOKRASİ Mİ OLİGARŞİ Mİ
ABD siyasi düzeni şirketler, partiler ve yönetime taşınan büyük sermaye temsilcileri arasında sağlanan ilişkilerden oluşur. Gizlenmiş bir baskıyla örtülen ve siyasi gelenek haline gelen ilişkiler düzeni, Amerika’daki yönetim biçimini ancak otokratik düzenlerde görülebilen ve küçük bir azınlığı temsil eden bir oligarşiye dönüştürmüştür.
19. Yüzyıl’da, sermaye sınıfının tümünün temsil edilmesine olanak sağlayan siyasi düzen, bugün küçük sermaye gruplarını da dışarda bırakmış, yalnızca mali ve sınai tekellerin yararlandığı bir işleyişe dönüşmüştür. Devlet politikalarına yön veren üst düzey kadroların hemen tümü, büyük şirketlerle doğrudan bağlantılı kişilerden oluşmaktadır...
ABD üst yönetiminde yer alan kişilerin niteliği, bunu açıkça ortaya koymaktadır. Örneğin, George W. Bush, başkan olmadan önce Arbusto-Bush Petrol Arama Şirketi ve Harken Petrol Şirketi’nde çalışıyordu; Başkan Yardımcısı Dick Chaney Halliburton Petrol Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanıydı. Kimi yöneticilerin görevleri ve geldikleri yerler şöyledir: Başkanlık Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice, Chevron Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyesi; Ticaret Bakanı Donald Evans, Tom Brown Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı; İçişleri Bakanı Gale Norton, Enerji Şirketleri Avukatı; Enerji Bakanı Spencer Abraham,Otomotiv Endüstrisi Temsilcisi.16
ABD’nde, siviller şirketlerden hükümet görevlerine gelirken, üst düzey askerler emekli olduklarında şirketlere giderler. Bu dolaşım, Amerikan siyasetinin temelinde yer alan bir gelenektir. Örneğin, ABD Pasifik Ordusu Komutanı Charles R.Larson, Unocal Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine; ABD Hava Kuvvetleri Genel Sekreteri Donald Rice, Unocal Petrol Şirketi Yönetim Kurulu Üyeliğine; Korgeneral John Shalikashvili, Carlyle Group Yönetim Kurulu Başkanlığına gelmişlerdir.17
YASASI OLMAYAN KURALLAR
Toplumsal muhalefeti yürütmeye çalışan tüm parti girişimleri, ABD’de, sürekli ve ağır bir baskıyla karşılaşmıştır. ‘Amerikan ideallerine düşman unsurlar’ olarak görülen ve gösterilen siyasi girişimler, George Washington’un veda konuşmasında vasiyet ettiği gibi, daha doğarken önlenmiş ve ezilmişdir. İkiyüz yıllık Amerikan siyasi tarihi, bu tür önleme eylemleri ve halkı siyaset dışında tutmayı başaran girişimlerle doludur.
Göçmen işçiler arasındaki dil ve din ayrılıklarını kullanma, pinkertonizm adı verilen saldırgan uygulamalar, ajan büroları, grev kırıcılar, mafya ilişkileri, ırkçı örgütler, Ku Klux Klanlar,zenci kırımları, sosyalistlere uygulanan baskılar, siyasi cinayetler, Amerikan tarihinin yerleşik öğeleridir.
ABD’de başından beri, greve giden ya da örgütlenmeye yönelen işçiler kara listeye alınır ve bunlara hiçbir koşulda iş verilmez. Sanayiciler ve büyük çiftlik sahibi tarımcılar, yalnızca bu iş için, ulusal düzeyde örgütler kurmuşlar ve sosyalistleri, sendikacıları, öncü işçileri fişlemişlerdir. Amerikan işçilerinin korkulu rüyası haline gelen Ulusal İmalatçılar Birliği, bu örgütler içinde en ünlüsüdür.
ETKİSİZ GİRİŞİMLER
Parti örgütlenmesi üzerindeki tüm yasal ve yasadışı engellere karşın, Amerika’da daDemokrat ve Cumhuriyetçi Parti dışında, partiler kurulmuştur. Şiddetli bir baskıyla karşılaşan bu partiler, kimi dönemlerde ve yerel anlamda kimi küçük seçim başarıları da elde ettiler. Ancak hiçbiri, hiçbir zaman yönetime aday olabilecek güce ulaşamadı.
Sosyalist İşçi Partisi (Socialist Labor Party-1877), Milli Parti (Greenback-1878), Halk Partisi(Populist Party-1892), Soysalist Parti (Socialist Party1900), Komünist Parti (Communist Party-1919) Amerikan İşçi Partisi (American Labor Party-1936), Çiftçi-İşçi Partisi (Farmer-Labor Party), Anti-Tekel Party (Anti-Monopoly Party), Liberal Parti (Liberal Party) bu tür partilerin bir bölümüydü.
http://kuramsalaktarim.blogspot.com'da Metin Aydoğan'ın yazısının tümünü okumak için…
SOLİTİRAZ.COM