ABD'nin Küresel Ticaret Savaşına Göre Konumlanmak
ABD'nin önce Çin'e, ardından AB'ye, şimdi de Türkiye'ye karşı uyguladığı ve şu anda yaklaşık 30 ülkeye karşı sürdürdüğü ek gümrük vergisi yaptırımı, açık ki bir küresel ticaret savaşı ilanıdır.
Donald Trump, AB gibi bir müttefikini de karşısını almak pahasına ABD'yi böylesi bir yeni rotaya soktu. Trump'ın bu hamlesi, doların neredeyse tüm paralar karşısında değer kazanmasından da anlaşılacağı üzere, kısa vadede ABD'ye kazandırdı. Peki ya uzun vadede? Hatta orta vadede?
ABD'nin müttefiklerini bile karşısına alarak sürdürdüğü bu küresel ticaret savaşını kazanma şansı yok. Bunun biri ekonomik, diğeri politik iki nedeni var:
1.) İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya üretiminin neredeyse yüzde 50'sini tek başına yapan ve buna dayanarak Dolar-Dünya Bankası-IMF düzeni inşa eden ABD'nin dünya üretimindeki payı artık yüzde 20'nin altına düştü. Bu oranla küresel ticaret savaşı kazanılmaz.
2.) Küresel ticaret savaşı, kaçınılmaz olarak ABD'yi yalnızlaştırıyor. AB'ye ek gümrük vergisi uygulayan ABD, görülüyor ki Atlantik ittifakını da parçalıyor.
Örneğin AB'nin lider ülkesi Almanya'nın Ekonomi Bakanı Peter Altmaier "Avrupa ABD karşısında diz çökmeyecek" diyor.
ABD ise kara Avrupa'sını karşısına alırken, İngiltere'yi yanına çekmeye çalışıyor. Bunu ise "ya AB'den ya da benden yanasın" diye sopa sallayarak yapmaya çalışıyor! ABD'nin Londra Büyükelçisi Woody Johnson İngiltere'ye açık açık "Ya İran'a yaptırımları desteklersiniz ya da ticaretiniz yanar" diyor. Çünkü AB, Trump'ın iptal ettiği İran'la nükleer anlaşmayı, ABD'ye rağmen hâlâ yürürlükte tutuyor ve Washington'un açıkladığı İran'a yaptırımlara mesafeli duruyor.
DOLARIN EGEMENLİĞİNE KARŞI MİLLİ PARA KULLANIMI
Peki ABD yalnızlaşmak, müttefikleriyle karşı karşıya gelmek pahasına neden bu hamleyi yapıyor? Çünkü İkinci Dünya Savaşı sonrasında inşa ettiği ekonomik düzeni yıkılıyor.
ABD bu gelişmeye karşı direniyor ve "önce Amerika" diyerek ilan ettiği yeni stratejisine uygun olarak ve müttefikleriyle karşı karşıya gelme pahasına, iç pazarını esas alıyor ve üreticisini korumaya çalışıyor.
Peki ABD'nin kurduğu düzen yıkılıyor da, yerine ne kuruluyor?
Çin ve BRICS liderliğinde yeni bir ekonomik düzen inşa oluyor. Doların karşısında milli paralar ve sepet paraları kullanılıyor; Dünya Bankası ve IMF'nin karşısında Yatırım ve Altyapı bankaları kuruluyor.
BRICS, yani Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Kore, doları devre dışı bırakacak ortak bir formül üzerinde çalışırken, aynı zamanda ikili ticaretlerini milli paraları üzerinden yapma adımları atıyor. Özellikle Çin ve Rusya'nın yuan ve ruble ile ticarete yönelmesi, yeni bir süreci başlatmış görünüyor.
Şimdi Türkiye de pek çok ülke gibi bu yönde adımlar atıyor. İran'la ticarette milli paraların kullanılmasına ilişkin anlaşmanın ardından, Türkiye'nin Rusya ile ticaretinin şimdilik bir bölümü için ruble ve lira kullanma uzlaşmasına varması, önemli bir adım.
Milli paralarla ticaret konusu, yakın zamanda milli paraların değişik oranda içinde yer aldığı bir uluslararası para sepetine dönüştüğünde, doların egemenliği ciddi darbe alacaktır.
MİLLİ STRATEJİ EKSİKLİĞİ
ABD'nin Çin, AB ve Türkiye'ye ek gümrük vergisi, İran ve Rusya'ya ise kapsamlı yaptırımlar uygulayarak başlattığı küresel ticaret savaşı, aynı zamanda saldırıya uğrayan ülkeleri bu gerçeğe göre konumlanmaya zorluyor.
Dünyanın ekonomi merkezinin Atlantik'ten Asya-Pasifik'e kaymış olması, hükümetlere rağmen ülkeleri bu gerçeğe göre pozisyon almaya itiyor. Türkiye de, AKP hükümetinin ikircikli tutumuna ve hâlâ ABD ile pazarlık ve işbirliği arayan tutumuna rağmen, bu yönde adımlar atıyor. Ankara, iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak, ticaret verilerinin değiştiği yöne doğru değişiyor.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı sıfatıyla 27 Temmuz'da yapılan BRICS zirvesine katılmış olması, Ankara'nın bu değişimi hızlandırması için bir fırsat doğurdu. Fakat bu fırsattan yararlanılabilmek, Çin'e ikili görüşmede "4. nükleer santral sözü" vermekten değil, net siyasal duruştan geçiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'ye "bir NATO üyesini bir papaza değiştiremezsiniz" özetli pazarlık yakınmaları ya da yürümekte olan küresel ticaret savaşına rağmen Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun "Türkiye'nin ekseni NATO üyeliği ve AB tam üyeliği hedefidir" diyerek rotanın korunduğunu ilan ediyor olması, bir konumlanma zaafı ve daha da önemlisi bir stratejisizlik olarak beliriyor.
Fakat küresel ticaret savaşının gittikçe keskinleşmesi, her ülkeyi, küresel ticaret savaşına göre konumlanmaya götürecek. Buna direnen hükümetlerin, hatta ağırdan alan hükümetlerin iktidarda kalma şanslarının olmadığı yeni bir sürece girmiş bulunuyoruz.
Mehmet Ali Güller'in criturk.com'daki yazısının tamamı için...
SOLİTİRAZ.COM