Avrupa Parlamentosu seçimleri, Almanya ve SPD... / Osman Çutsay
Sosyal demokrasi gömlek mi değiştiriyor? Değiştirecek halde mi ve, asıl önemlisi, ortada bir gömlek var mı? Bu değiştirme telaşını nasıl ciddiye alacağız? Yoksullarda ve zenginlerde, sosyal demokrasi yeni ve sol bir inandırıcılık kazanabilir mi?
Hayır. Ama emperyalist fazlanın üzerinde yükselen Batı demokrasisinin gözbebeği sosyal demokrat partilerin, en az bizdekiler kadar, böyle bir zorunluluk içinde olduğunu görmek durumundayız. Özellikle sosyal demokrat “geçinen”, öyle de olan, geleneksel kitle partileri yerle bir olmuş görünüyor. Eskaza yönetime gelenler, her şeyi yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar ve totaliter rejimlerin, hatta açık faşizmlerin önünü açıyorlar. İnandırıcılıkları kalmadı. Komşudaki PASOK’un kaderini Fransız ve İtalyan kardeşleri paylaşıyor, iyi, iyi de, bu durum SPD üzerinden Almanya’da da yinelenebilir mi?
AB’nin hegemonundan bakalım: Geleneksel sosyal demokrasi, bir kitle partisi olarak (SPD), gömlek değiştiremeden “baraj altı”na mı düşecek, anlamsızlığa, önemsizliğe mi mahkûm olacak?
Burada da değindik sık sık: Zengin “Kuzey”de, özellikle Avrupa’nın “jeoekonomik gücü” Almanya’da, “ekonomi tıkırında” olmasına rağmen kurucu partiler dağılma yolunda. Hıristiyan demokratlar Angela Merkel’den sonra ne yapacağını bilemiyor. Son anketlerde Yeşiller’in de gerisine düşerek sandıktan birinci parti olarak çıkamayacakları saptandı. Bu durumun kalıcı olmaması için dua ediyorlar. Ama özellikle de geleneksel sosyal demokrat parti SPD’yi çok acı günler bekliyor. O zaman bir “kızıl huruç harekâtı”, genç ve inandırıcı bir aktör üzerinden, denenemez mi?
Neden olmasın? Üstelik bu aktörün içten pazarlıklı olması falan gerekmiyor; yani rolünü inanarak oynayabilir. Hatta o, daha da etkili olur...
Galiba bu hesaplar çoktan sahnede...
Federal Almanya’nın Hıristiyan demokratlardan daha çok “kurucu partisi” sayılması gereken SPD’nin kamuoyu araştırmalarındaki oy oranı yüzde 12’yi gördü. Bu inanılmaz gerileme (“Lafontaine: SPD’nin kaderi, İtalya ve Fransa’daki kardeşlerine benzeyebilir”), artık anlamsızlığın sınırını zorlamaktadır ve tam bu sırada Der Spiegel’in cumartesi günü piyasaya verilen son sayısının kapak dosyası ve fotoğrafının partinin gençlik örgütü başkanı Kevin Kühnert’e ayrılması, elbette tesadüf değildir. “Şimdi de Kevin mi geliyor?” başlığıyla ve boydan boya bir Kevin Kühnert portresiyle çıkan dergi, geniş haber dosyasıyla, safını belli etmiş oldu. Bunu açık bir destek olarak yorumlamak, yanlış olmaz.
SPD’deki erime, yeni ve “solcu sinyaller gönderen” genç bir başkan adayının çok yukarıdan gündeme girmesine, daha doğrusu gündemdeki yerinin artık gizlenememesine yol açtı.
Sola yakın görülen etkili haber dergisine göre, SPD’nin gençlik örgütü Genç Sosyalistlerin (“Jusos”) Başkanı Kevin Kühnert, parti başkanlığına yürümek istiyor, hatta yürümesi gerekiyor. Bu dosyayla SPD’deki yangına körükle gidilmiş oldu. Geniş haber-analiz, Kühnert’in, “zamanın kaotik taleplerine uygun bir yanıt” olabileceğini telkin ediyor. Gizlemeden hem de.
Ülkenin yarım milyonu bulan satış rakamıyla en büyük haftalık gazetesi olan Die Zeit’a verdiği ve mayıs ayı başında yayımlananan demecinde BMW gibi büyük bazı sanayi kuruluşlarının kamulaştırılabileceğini söyleyen, partinin demokratik sosyalizm ilkesine kendince sahip çıkan ve çözülen partideki sol genç dalganın güçlü temsilcisi olarak bir anda kitlesel algıya yansıyan Kühnert, hem partiyi hem de Hıristiyan demokratlarla sosyal demokratların “Büyük Koalisyonu”nu sarsmıştı.
Gerçi Der Spiegel, “Şimdi Kevin mi geliyor? Tahrip mangası Kühnert. Neden SPD ve Büyük Koalisyon Genç Sosyalistlerin başkanından korkmalı?” başlık ve spotlarıyla verdiği desteğin içine demir leblebiler yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Ama ciddi bir tıkanma yaşandığı, başka nasıl itiraf edilebilir ki bu emperyal demokrasilerde?
Galiba, Avusturya’nın çiçeği burnunda ve çok hırslı sağcı eski başbakanı Sebastian Kurz, yeniden görevi devralmaya çalışırken, benzer ama bu kez soldan bir sürecin Almanya’da yaşanabileceği hesap ediliyor. Etkili Der Spiegel, şu tanıtımı boşuna yapmış olmamalı: “Alman siyasetinde eski kesinlikler soluk kesici bir hızla parça parça oluyor. Ama kimse Juso Başkanı Kevin Kühnert kadar yoğun bir biçimde bu süreçten yana değil. Hatta kendisi SPD başkanlığı için bir opsiyon artık. Ülke belirsiz zamanların eşiğinde duruyor.”
Almanya bir erken seçimin eşiğinde gerçekten. Dolayısıyla sistemin Kühnert tipi bir “gaz alıcıya” ihtiyacı var. Bu gencin, etkili yerlere gelirse, Gerhard Schröder-Tony Blair gibi bir şey çıkacağı şimdiden söylenebilir. Sol Parti ise Oskar Lafontaine ve Sahra Wagenknecht çiftini etkisizleştirerek tüm şansını yitirmiş görünüyor. SPD’nin, erken seçimlerde, yüzde 5 seçim barajına takılabileceği bile söyleniyor, böyle giderse.
24 Haziran’da SPD yönetiminin kime bırakılacağı, bunun için tüm üyelerin mi yoksa sadece delegelerin mi oyuna başvurulacağı açıklık kazanacak. Kühnert’in ise tüm bu tartışmalar etrafta dönerken, medyada neredeyse hiç görünmemesi “manalı” bulunuyor.
Cari fazlayı nereye koyacağını bilemeyen, bütçe fazlasını ne yapacağına bir türlü karar veremeyen, yüzde 4.9’luk bir işsizlik oranıyla kendisini başarılı sayan, ama neoliberal delilikle aklını yediği çok açık bir hükümet (“zengin mutfağı”) ülkeyi yönetemez hale geliyor adım adım. Tüm izlerin birbirine karıştığı ve yeni bir siyasi kriz ortamına doludizgin giriş yapıldığına dikkat çeken Der Spiegel, “Kühnert provokasyon oyununa mükemmel derecede hâkim” diye yazarken, eski Juso başkanlarının hiçbirinin Kühnert kadar etkili olamadığını da hatırlatıyor. Yeni bir tilki mi, yoksa inançlı bir solcu genç mi sahnede?
Bunun bir önemi var mı?
Kühnert’in bir teknokrat veya parti bürokratı olmadığının altı çizilmek zorunda. Kamulaştırma vurgularından oluşüan sis bombalarıyla yolunu açmaya çalışan, ne kadar ciddi olduğu hiç bilinmeyen bu genç sosyal demokratın ısrarla “idare-i maslahatçı” olmadığı propaganda edilmek isteniyor. İyi.
Bir türlü huzur bulamayan, ama refah şovenizminin tetiklediği faşizan sağ popülizmin de yönetmeyi ciddi bir sorun haline getirdiği, tokluk sıtmasına tutulmuş, bırakın AB dışındaki dünyayı, tüm AB’nin iliklerini sömüren bir ekonomik güç ve içinde çırpındığı siyasal belirsizlik karşısındayız. Bu sahneye üniversiteyi bir türlü bitiremeyen ve hatta adı (“Kevin”, prekaryanın çocuklarına takılan isimlerden) alay konusu olan bir genç adam girdi. Kühnert, Büyük Koalisyon’a karşı geçen yıl bayrak açmakla ünlü olmuştu. SPD’nin yerle bir olacağını anlatıp duruyordu. Dediklerinin çıktığına inanılıyor artık. SPD yüzde 12’lerde. Yeşiller ise son bazı anketlerde, bugün seçim olsa, yüzde 26-27’lik oy oranıyla, yüzde 25-26’da kalan Hıristiyan demokratları (CDU/CSU) geride bırakacağı anlaşılan, ülkenin en büyük partisi. An itibariyle durum bu...
SPD’e şu anda Kühnert’siz bir bardak su bile içilemediği açıkça itiraf ediliyor. Olayın daha da büyüyeceği anlaşılıyor. “Hakiki SPD” adı altında “sağ sosyal demokratlar”, partideki muhtemel bir sol yönelime karşı örgütlendiklerini ilan ettiler bile. Parti darmaduman. Türkiye kökenli yönetici bazı SPD’liler, Kühnert’ten yana tavır koyuyor. Schleswig-Holstein eyaleti SPD Başkanı Serpil Midyatlı, bunlardan biri. Kühnert, Hıristiyan demokratlarla koalisyona son verilmesini isterken, Federal Maliye Bakanı Olaf Scholz’un, “hükümette bulunmanın ilk seçimlerde SPD’ye oy olarak döneceği” ifadeleri, alay konusu olmayı sürdürüyor.
Kühnert’i, ille bir fikir vermemiz gerekirse ve an itibariyle, genç bir İlhan Cihaner’le karşılaştırabiliriz belki. Peki, bir şansı, asıl önemlisi ciddiye alınabilecek bir programı var mı? Şu anda var gibi görünmüyor. İhtiyacı olur mu? Elbette.
Özetle: Avrupa’nın en zengininde ortalık toz duman. Ya yoksulları?
Federal Almanya’da, her durumda, 70 yıllık çift partili dönem, “al gülüm ver gülüm demokrasisi”, kapanma yolunda.
Ülkede açık bir cepheleşme yaşanıyor.
Açık olalım: Bu olup bitenlerden, hele hele böyle nevzuhur “solculardan”, bütün bu rezaleti iliklerine kadar soyularak finanse eden bizim gibi ülkelere bir hayır gelmez.
“New World Wealth“, kısa süre önce, gayrımenkul, hisse senedi, iş ortaklığı ve nakit paradan oluşan “özel servetin”, dolar bazında ve 2008-2018 döneminde, Türkiye’de yüzde 11 gerilediğini, onu İspanya’nın yüzde 13, İtalya’nın yüzde 14, Kıbrıs’ın yüzde 21, Ukrayna’nın 24, Yunanistan’ın yüzde 37’lik bir özel servet gerilemesiyle izlediğini tablolaştırdı. Gerilemeyenler de var. Almanya’nın bir istikrarı var.
Ancak, tüm olumlu göstergelere rağmen, şu zenginler demokrasisinin bir yönetilemezlik krizine girmesi, fazlasıyla anlamlı kabul edilmek zorundadır. Batı’dan çözüm ve huzur bekleyen “azgelişmiş uşakları” çok şaşırtan gelişmeler karşısındayız.
Sosyalizmsiz bir bardak su bile yok. Her yerde...
KAYNAK: Osman Çutsay sol.org.tr
Solitiraz.com