Bölge planları yıllar önceden hazırlanıyor
Afganistan’a, Irak’tan Suriye’ye, ABD hızı gittikçe artan sürekli bir savaş durumunda. Dünya nüfusunun %4,6’sını, dünya ekonomisinin %30’unu, dünya tüketiminin %25’ini, dünya savunma harcamasının %40’ını, dünya silah ticaretinin ise %45’ini elinde bulunduran ABD’nin savaş çarkı durmadan dönmekte. ABD Dış Politika Uzmanı Samuel Huntingon’un 1997’de, “Amerika birliğini, bütünlüğünü korumak için, bugün düşmana diğer ülkelerden daha çok ihtiyaç duyuyor.” sözleri Trump’a verilmiş bir emir gibi.
15 yıl CIA ajanlığı yaptıktan sonra, Obama döneminde 23 ay cezaevinde kalan John Kiriakou, 4 Mayıs 2018’de yayımlanan “ABD’nin İran’a karşı yaklaşan savaşı” (The Coming US War Against Iran) başlıklı yazısında şu itiraflarda bulunuyor:
“2002 baharında El Kaide’ye karşı görev yaptığım Pakistan’dan Washington’a döndüm. Döndükten sonra, CIA Merkezi’nde Irak’a karşı işgal planı için aylar öncesinden planlama yapıldığını öğrendim. CIA’deki amirim, ‘gelecek yıl (2003) Şubat’ında Irak’a gireceğiz’ dedi. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Colin Powell, BM’de o ünlü Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu yalanını sergiledi. Şimdi aynı tezgahın bir benzerini, Netanyahu’nun İran’ın 5+1 Nükleer Anlaşması’nı ihlal ettiği yalanına dayanarak sergiliyorlar. Bu kez sahte sunumcu Powell’ın yerinde, yalan tiyatrocusu Netanyahu var. Bir de tabii Dışişleri Bakanı Pompeo ve savaş kışkırtıcısı Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton da var. Size deneyimlerime dayanarak söyleyebilirim ki ben bu filmi görmüştüm. Şimdi olacakları söylüyorum; Önce Trump her gün ‘İran güvenliğimize tehdittir’ diye bağıracak, ardından Pompeo, Ortadoğu ve Avrupa’ya savaşlarına destek turuna çıkacak. Üçüncü olarak da ABD’nin BM Temsilcisi Nikki Haley, ülkesi ve müttefiklerini İran’dan korumaları gerektiği çığlıkları atacak. Son perdede ise ABD uçak gemileri Doğu Akdeniz ve İran Körfezi’ne doğru yollanacak.”(1)
CIA ajanı bu itiraflarda bulunduktan iki hafta sonra, ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, 21 Mayıs 2018’de İran stratejisini açıkladı: “İran rejimine eşi benzeri görülmemiş mali baskı uygulayacağız. İran tüm güçlerini Suriye’den çekmeli. ABD yaptırımlarını ihlal edecek şekilde İran’la iş yapan Avrupalı şirketlerden hesap soracağız.” dedi.(2) Böylece, 2003’te Irak’ta oynanan senaryonun bir benzerinin işaret fişeği İran için atılmıştı.
Birbirine düşman görünen İsrail ile Suudi Arabistan, yeni bir Ortadoğu planı üzerinde üç yıl önce anlaşmışlardı. İki ülke, 2014’ten beri 17 ayda beş kez gizlice masaya oturmuş ve bir plan hazırlamışlardı. Suudi Arabistan’la İsrail’in anlaştıkları önemli maddeler şöyleydi:
1. Türkiye sınırında bağımsız bir Kürt devletinin kurulması,
2. Ortak bir Arap ordusunun oluşturulması,
3.İran’da rejim değişikliğinin yapılması,
4. İsrail ve Araplar arasında bir barış planının yapılması,
5. Körfez ülkelerinin birlikte hareket etmesi.
İsrail eski büyükelçisi Dore Gold’la Suudi Arabistan eski istihbarat danışmanı Macid Eşki, bu planı 4 Haziran 2015’te Washington’da en ünlü düşünce kuruluşu olan CFR (Council on Foreign Relations-Dış İlişkiler Konseyi) toplantısında açıkladılar.(3) İsrail ve Suudi Arabistan, Türkiye için büyük bir tehdit oluşturan bu planı gizleme ihtiyacı duymadılar bile.
Üç yıl sonra 22 Mayıs 2018’de, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun partisi Likud’dan milletvekili Yoav Kisch, Kürtlerin bağımsızlığının desteklenmesi için bir önerge verdi. Önergede şu ifade yer aldı: “İran’ın bölgede güçlenmesi, Türkiye’nin aşırılıkçılığı ve Suriye’nin dağılması karşısında İsrail, Kürtlerin bağımsız bir devlet kurma girişimine liderlik etmeli ve desteklemeli.”(4)
Yani İsrail, Türkiye topraklarının da bir bölümünü içine alan bir Kürt devletinin kuruluşunda hem liderlik rolü oynayacak hem de bu devleti destekleyecek. Hiç gizleme ihtiyacı duymuyorlar.
ABD, 2019 yılı savunma bütçesinde, Irak ve Suriye’de IŞİD/DAEŞ’le mücadele için bir milyar 400 milyon dolar ayırdı. Oysa IŞİD, Irak ve Suriye’de kontrol ettiği toprakların %98’ini kaybetti. Peki ABD bu parayı nerede kullanacak? Fırat’ın doğusunda, Irak sınırına kadar Suriye coğrafyasının %70’ini ABD PYD/PKK terör örgütüne işgal ettirmiş durumda. Bu bölge, Suriye enerji kaynaklarının yaklaşık %70’ini, su kaynaklarının çoğunu barındırmakta. Fırat’ın doğusunda, PYD/PKK terör örgütünün gücü ise 60-70 bin. 1984’ten bugüne mücadele edilen PKK terör örgütünün yıllık tehdit değerlendirmesinde öngörülen gücü yaklaşık 5-6 bindir. Başka bir değişle, PKK tehdidinin 10 kattan fazla arttığı gerçeği söz konusu.
17 Mayıs 2018’de, Rusya Devlet Başkanı Putin Soçi’de Esad ile görüştü. Putin, Suriye ordusunun terörle mücadelede elde ettiği başarılar ve politik sürecin başlaması bağlamında yabancı ülkelerin silahlı güçlerinin bu ülkeden çıkarılması gerektiğini belirtti. Aslında, oldukça önemli olan bu açıklama Türkiye’de tartışılmadı bile… Bir gün sonra, 18 Mayıs 2018’de Putin’in Suriye Özel Temsilcisi, ¨ABD, Türkiye ve Hizbullah dahil yabancı askerler Suriye’den ayrılmalı.¨ açıklamasını yaptı. Yani, Putin bir gün sonra açıklamasını tekrar ettirmiş oldu. Altı gün sonra, 24 Mayıs 2018’de benzer bir açıklama Suriye’nin Moskova Büyükelçisi’nden geldi. ¨ABD ve Türkiye ülkeden çıkmalı.¨ dedi.(5)
Jeopolitik, ülke coğrafyasını dünya politikasında kullanma sanatıdır. Coğrafi konumu yönünden dev bir ülkedir Türkiye. Ancak ortaya çıkan tabloda, Türkiye’nin jeopolitik açıdan ağırlığı coğrafi konumuyla uyumlu mu sorusu anlamlı? İsmet İnönü: “Savaşın başında yaptığınız hata, savaşın sonuna kadar peşinizi bırakmaz.” demişti. Bu hata, beş bin yıllık yazılı savaş tarihinde, liderin ya da komutanın en büyük stratejik günahlarından biri olarak kayda geçer… Çünkü, stratejide yapılan hata günlük önlemlerle düzeltilemez… Hamurda maya ne ise stratejide lider odur. Beş bin yıllık yazılı tarihin hükmüdür bu…
NAİM BABÜROĞLU'NUN ANTAKYAGAZETESİ.COM'DAKİ YAZISININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN…
SOLİTİRAZ.COM