Cumhuriyet Gazetesi tartışmaları ve gazetenin simgesel önemi / Ahmet Yıldız
Cumhuriyet gazetesinde yönetim değişikliği ile ilgili tartışmalar olması gerekenden sert ve hayli uzun sürdü.
Daha iyi görülüyor ki "olay", sanılanın aksine ne "içten fethetme", ne "saray"ın stratejik hamlesi ne "ideolojik" filandır.
Kavga tümüyle simgeseldir, –Değerli psikiyatr doktor dostlar Yıldırım B. Doğan, Kaan Arslanoğlu ve Mutluhan İzmir"in alanında bize düşmez ama– hem de psikolojiktir!
Cumhuriyet gazetesi -ve CHP- Cumhuriyet'imizin simgeleri değil midir?
Savaşlarda mevzi kazanmak ya da mevzi kaybetmek moral kazanmak veya moral üstünlüğü savaşın sonucunu etkiler.
(Baştan söyleyeyim: "Cumhuriyetçiler" derken kastettiğim Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu haklı ve meşru bulan ve bu meşruiyetini en küçük tartışma konusu bile etmeyenlerdir. Karşıtları ise söylemeye bile gerek yok Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanı olan ve tarihten silinmesi için çabalayan demeyeyim hadi, Sevr sınırlarına hapsedilse bile üzülmeyecek tıynette genişlikte olanlardır!)
AKP İKTİDARA GELDİĞİNDE CUMHURİYETÇİLER
Bilindiği gibi AKP iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Cumhuriyetçiler'in yaşamı zindan oldu. Her gün bir mevzi kaybettiler; gazetelerde, tv'lerde onlara saldırmak moda oldu; alay edildiler; milyonlarca kişiyi toplamayı başarıp düzenledikleri Türkiye tarihinde görülmemiş nitelikte Cumhuriyet mitingleri bile görmezden gelindi; tv'ler öğleden sonra kamera göndermeyi lütfettiler.
Her seçimi kaybettiler; Ankara, İstanbul Belediyelerini, en son kale Cumhurbaşkanlığına bile gözyaşları içinde –Ahmet Necdet Sezer'den sonra– veda ettiler.
Düşünün bir, Atatürk'ün oturduğu koltuğa Abdullah Gül'ün oturduğunu görme çağında yaşamanın bahtsızlığını! Balkan topraklarının kaybedildiğini anlayan Cemal Paşa'nın "Keşke bugün ölseydim" dediğini yazıyor Falih Rıfkı.
Cumhuriyetçiler yıllardır her gün "keşke bugün ölseydim"i yaşadılar!
(Hele Nuray Mert'i bizzat davet edip yazdırmak açıkça çirkinlikti; aynı zamanda Cumhuriyetçilere işkence aletinin çarkını biraz daha sıkıştırmak!)
Bütün bu karamsar ortama karşın, başlarında "Cumhuriyet" yazan ve aslında Cumhuriyetimizi de bir anlamda kuran iki kale Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyet gazetesini kaybedeceklerini yine de hiç düşünmemişlerdi.
İlk şoku CHP'yi kaybettiklerinde yaşadılar. CHP’ye dönük operasyon rezil bir kaset tezgâhının üzerine alçakça bina edildi. (Kılıçdaroğlu'nun önce yumuşak yüzünü sonra "Kılıc"ını sallamaya başladığı günlerde, bu satırların yazarı onun TESEV kurucu üyesi olduğunu buldu. Yavaşladı Kılıçdaroğlu ama CHP'yi bitirme amacından asla vaz geçmedi; CHP'yi YCHP yaptı; beynini dumura uğrattı ve bitirdi.)
Kendilerini "özgürlük", "demokrasi", "laiklik", "Marksizm", "liberalizm" vs. bilimum süslü kavramlar arkasına gizleyen Cumhuriyet düşmanları, mezarlıkta davul zurna çalan cinler periler gibi "neşeli", Cumhuriyetin bütün mahrem alet edavatlarıyla pervasızca oynadılar, bütün kurumlarını işgal ettiler.
Cumhuriyetçiler ağlıyor, Türkiye'yi terk etmeyi bile düşünüyorken Cumhuriyet düşmanları, Feto (CIA) ve Aydın Doğan "medya"sı (BND-AB) ile AKP'ye komut/ayar veriyor, sular seller gibi ilerliyorlardı.
İdris Küçükömer’in 60’lı yıllarda ileri sürdüğü “Türkiye’de muhafazakar kesim devrimci, laik-cumhuriyetçi kesim gericidir” tezini "amentü belleyip" liberal faşizm diyebileceğimiz biçimde sürekli saldırdılar; en küçük müsamahada bulunmadılar! Cumhuriyetçiler'in nefes alacağı en küçük alan bırakmadılar.
Öyle ki Cumhuriyet gazetesinin efsane başyazarı 80 küsür yaşındaki İlhan Selçuk’u uydurma gerekçelerle gözaltına alıp yavaş yavaş öldürdüler.
Diğer önemli yazarı Mustafa Balbay’ı cezaevine tıkıp etkisizleştirdiler.
Sonrası, tam bir "gatagulli"yle açık işgaldi!
SOLİTİRAZ DİKKAT ÇEKMİŞTİ!
solitiraz.com'da Levent Yakış "Cumhuriyetin Düşmanları ve İki Kritik Operasyon" adlı yazısı bu işgallerin "simgesel önemi"ne dikkat çekmişti:
"Neden hedef alındıklarını uzun uzadıya izaha herhalde gerek yok. Bu iki kurumun başlıca özelliği Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolarca vücuda getirilmiş, dolayısıyla Cumhuriyetin ideolojisini kendilerinde cisimleştirmiş olmalarıydı. Zaman zaman yaşadıkları çizgi kaymalarına bariz sapmalara karşın esas olarak tarihleri boyunca bu misyonlarına yakın durmayı başardılar. Zaten bu kuruluş özellikleri ve tarihsel çizgileri nedeniyledir ki cumhuriyetçi kesimler tarafından her zaman önemsendiler, saygı gördüler.
Cumhuriyetçi kitleler nezdinde fiili ağırlıklarının çok üstünde simgesel bir değere sahiplerdi. Cumhuriyetçilerin tümü CHP’ye oy vermiyordu kuşkusuz, hatta çok azı Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenli okuruydu ama istisnasız hepsinin gözünde kızsalar da sitem de etseler bu kurumlar Cumhuriyeti kuran kadrolardan yadigârdı. Cumhuriyetin geçmişiyle bugünü birleştiren volan kayışı işlevini görüyorlardı.
Şimdi her ikisi de işgal edilmiş durumda. Üstelik bu işgalin cumhuriyetçi saflarda ideolojik-politik, örgütsel yoksunluğun çok ötesinde psikolojik bir yıkıma yol açtığı her gün daha belirgin hale gelmekte…"
İşte bugünkü gürültünün kaynağı bu kez her şeyin "Türkiye düşmanları" aleyhine dönmesidir.
Cumhuriyetçiler'in imdadına tanrı yetişti: Fetö'yle AKP kanlı bıçaklı oldu. Cumhuriyet gazetesi, Cumhuriyet'in en önemli simgelerinden biri olarak yeniden geç de olsa bu iddiasına döndü. Feto darbesinden sonra AKP'den pek yüz bulamayan "liberal" güruh simgesel/psikolojik çok fena bir darbeyi de işte Cumhuriyet gazetesini kaybederek yedi.
"CUMHURİYETÇİLER"SİZ AKP'Yİ YIKAMAZSINIZ!
Kendisi de eski "sıkı" bir Birikim yazarı olduğu anlaşılan Birgün yazarı Fatih Yaşlı kardeşimiz oldukça yerinde ve zekice "Birikim işgal edilse ne derdiniz" karşılaştırması yapmış; aslında "olay"ı bitirmiş.
Ancak peşinden gereksiz bir son paragraf eklemiş:
"Sosyalistlerin Cumhuriyet’teki yönetim değişikliğine sevinmesini gerektiren bir durum yoktur, öte yandan liberallerin arkasından ağıt yakmayı gerektiren bir durum da söz konusu değildir." buyurmuş.
AKP'yi "Cumhuriyetçiler"siz (Kemalistlersiz) altedebileceğini sanmak ancak aymazlık ya da art niyetliliktir!
Cumhuriyet gazetesinin yayın politikası elbette yıllarca eleştirildi; ben de eleştirdim; epey bir sabıkaya sahiptir. (Okay Gönensin, Hasan Cemal, Oral Çalışlar, Celal Başlangıç, Ayşe Yıldırım gibileri yetiştirmesi, hele hele son seçimde Orhan Bursalı'nın bile HDP'ye oy istemesi bu günaha yeter.)
Ama benim burada söz ettiğim bundan daha büyük bir şey.
Fakat Fatih Yaşlı beyefendi, ister beğen ister beğenme, bu ülkede kendilerini cumhuriyet ideolojisi ile mutabık hisseden milyonlar var.
Sapına kadar haklı, meşru ve doğru yoldadırlar.
Unutmayın ki Türkiye solunun, sosyalistlerin on yıllarca beslendiği hatta sığındığı limanlardan biridir Cumhuriyetçilerin kucağı, onların gazetesi, partisi.
Cumhuriyetçilersiz bu ülkede hiç bir ilerleme kaydedemezsiniz. Cumhuriyetçileri liberallerle eş tutup yok saymak anız yakmak gibidir. Solun sosyalistlerin yeşereceği tarlayı heba etmektir. Bir Cumhuriyetiniz yoksa "sınıf çıkarı" mücadelesi de ol(a)maz!
Levent Yakış'ın tanımıyla onlar "Cumhuriyetin geçmişiyle bugünü birleştiren volan kayışı işlevini görüyor/lar."
Ahmet Yıldız
SOLİTİRAZ.COM