28 Aralık 2024 Cumartesi

Devrimci Yön

Deyr Ez Zor'da gerçekte neler oluyor?

Deyr Ez Zor'da gerçekte neler oluyor?
17 Eylül
00:00 2017

2016 yılının Aralık ayında, Suriye’nin Humus ilinin doğusundaki Palmira kenti belli oranda DAEŞ tarafından kontrol altına alındıktan sonra bölgede bulunan rejime bağlı güçler geri çekilmiş ve DAEŞ Palmira’nın tamamını ikinci kez kontrol altına almıştı. (DAEŞ bu saldırıdan önce de Palmira kentini Mayıs 2015’te kontrol altına almış, 2016 yılı Mart ayında kontrolü kaybetmişti).

DAEŞ’in Palmira kentini tekrar kontrol altına almasının ardından bölgeden tamamen geri çekilen rejim güçleri, Rusya ve diğer müttefikleriyle yeni bir planın hazırlığını yapmaya başladı. Hazırlıkları yapılan bu plan sadece Palmira kentinin DAEŞ’ten geri alınmasını değil, çok daha geniş bir alanın örgütten temizlenmesini hedefliyordu.

Yapılan askeri hazırlıklar ve Rusya’nın rejime bağlı kara güçlerine sağladığı hava desteğiyle Palmira kenti 2017 yılının Mart ayında DAEŞ’ten tekrar geri alındı. Palmira kentinin rejime bağlı güçlerce kontrol altına alınmasının ardından büyük bir çoğunluk rejimin daha fazla ileri gidemeyeceğini dile getirip bu şekilde yorumlar üretmeye başladı. Ancak rejim ve Rusya daha önceden hazırlanan planı parça parça devreye sokarak doğuya doğru ilerlemeye başladı.

Rejimin Rus hava desteğiyle DAEŞ karşısında gerçekleştirdiği bu ilerlemenin öncekilere göre daha kararlı olduğunu söylenebilir.

Mayıs ayının onuncu günlerinde ABD tarafından desteklenen SDG/YPG güçlerinin Rakka kenti batısındaki Tabka ilçesini kontrol altına almaya başlamasıyla gelişen eş zamanlı süreçte rejim güçleri Halep’in doğusundan güneye doğru inmeye başladı. Aynı süreçte Palmira hattındaki rejim güçleri de Rusya’nın hava desteği eşliğinde doğuya doğru (Deyr ez Zor hattı) ilerlemeye başladı.

Yaklaşık olarak 40 gün gibi kısa bir sürede Halep’in doğusunda DAEŞ karşısında kayda değer bir ilerleme kaydeden rejim güçleri YPG tarafından kontrol altına alınan Tabka ilçesine kadar indi. Ardından da doğuya doğru harekete geçen rejim güçleri gelinen son durumda Rusya’nın hava desteğiyle Rakka’nın güneydoğusundaki Maden bölgesinin yakınlarına gelmiş bulunuyor.

Rejim ve Rusya’nın Humus ilinin doğusundaki Tedmur kentinden doğuya, yani Deyr ez Zor istikametine doğru gerçekleştirdiği ilerleme, rejim güçleri için büyük bir askeri başarı olarak nitelendirilebilir. Rejimin yaklaşık 6 ay süren yavaş ve kararlı ilerlemesinde büyük oranda Rusya’nın sağladığı hava desteğinin etkisi görülüyor.

Suriye’nin kuzeyinde Halep ve İdlib bölgelerinde muhaliflerin herhangi bir saldırı düzenlememesini oldukça iyi bir şekilde değerlendiren Suriye rejimi, Rusya ve diğer müttefikleriyle beraber gerçekleştirdiği ilerlemede 6 ay sonra 3 seneden fazla bir süredir DAEŞ kuşatmasında olan Deyr ez Zor kentindeki 137’inci tümene ulaştı.

5 Eylül 2017’de Deyr ez Zor kentine ulaşıp kuşatmayı kıran rejim ve müttefikleri için bu oldukça büyük bir zafer ve askerlerin yeni saldırılar düzenleyebilmesi için büyük bir moral kaynağıydı. Aynı şekilde rejim güçleri kuşatmanın kırılmasından hemen sonra bölgeye askeri sevkiyatlar yapmaya devam etti. Sevkiyatların içeriği ve miktarına bakıldığında rejim güçleri Deyr ez Zor kentinin tamamını DAEŞ’ten geri almayı planladığı görülüyor.

 

YPG’NİN DEYR EZ ZOR SALDIRISI

5 Eylül’de rejim güçlerinin Rus hava desteğiyle Deyr ez Zor kentine yönelik kuşatmayı kırması ve ardından 137’inci tümenle kuşatmayı kıran güçlerin birleşmesinden dört gün sonra, 9 Eylül tarihinde ABD destekli SDG/YPG güçleri tarafından kurulan “Deyr ez Zor Askeri Meclisi”nin komutanı olduğu ifade edilen Ahmed Ebu Hevla tarafından yapılan açıklamada, Deyr ez Zor kentinin doğu kırsalının DAEŞ’ten temizlenmesini hedefleyen askeri operasyonun başlatıldığı ifade edildi.

Operasyonun başlamasından çok kısa bir süre sonra YPG güçleri Deyr ez Zor kenti doğu kırsalında büyük bir ilerleme kat ederek, doğu yakasından kent merkezine birkaç kilometre kadar yaklaştı.

YPG’nin kentin doğu kırsalında DAEŞ ile neredeyse hiçbir çatışma yaşamadan bu kadar hızlı ilerleyebilmesi askeri olarak DAEŞ’in izlediği geri çekilme stratejisini göstermektedir. Özellikle Irak’ta Bağdat hükümeti güçleri ve Şii milis gücü Haşdi Şabi tarafından gerçekleştirilen Telafer operasyonu çok kısa bir sürede sonlandı.

Örgütün bu süreçten sonra Musul veya Rakka’da gösterdiği direnişi Suriye’nin diğer bölgelerinde göstermeyeceği tahmin ediliyor. Bunun sebebi olarak DAEŞ’in savaşçı eksikliği konusunda yaşadığı sıkıntı ve düzenli bir askeri yapıya sahip olmaması gösterilebilir. Her ne kadar Suriye ve Irak’ta belli bölgelerde güçlü bir direniş sergilemiş olsa da DAEŞ’in askeri yapısı konvansiyonel veya yarı konvansiyonel hava destekli milis güçlere karşı koyabilecek durumda olmadığı görülmüştür.

YPG’nin Deyr ez Zor kenti doğu kırsalına yönelik başlattığı saldırı Rakka kent merkezinde devam eden operasyon ile aynı sürece denk geldi. Burada örgüt, askeri kapasitesi, potansiyeli ve sahada yapabilecekleri konusunda kamuoyuna bir mesaj verdi.

Ancak YPG’nin bu operasyonu rejim güçlerinin Deyr ez Zor kentine yönelik DAEŞ kuşatmasını kırdıktan 4 gün sonra başlatmış olması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bu konuyu iki açıdan incelemek mümkündür:

Birincisi, ABD ve Rusya arasında daha önceden yapılmış muhtemel bir anlaşma. Yapılan anlaşma ile Deyr ez Zor kentinin doğu ve batı yakası rejim ve SDG/YPG arasında pay edilmiş olabilir.

İkincisi ise, rejim güçlerinin Deyr ez Zor kentine doğru yaklaşmakta olduğu dönemlerde DAEŞ’in kentin doğu kırsalından merkez hattına doğru yaptığı savaşçı sevkiyatıdır. YPG güçleri bu sevkiyat ile doğu kırsalında oluşan kuvvet eksikliğinden faydalanmış olabilir. Gelişmelere askeri olarak bakıldığında DAEŞ sahada oldukça hızlı bir gerileme sürecine girmiş görünüyor.

Önümüzdeki dönemde DAEŞ, Deyr ez Zor kent merkezinden Irak hattına doğru bir çekilme gerçekleştirebilir. Bu noktada rejim güçleri ile Şii milislerin ve YPG’nin kararlılığı ve küresel aktörlerin bölge üzerindeki planları hızlı bir şekilde devreye sokmak istemeleri en büyük etken.

 

SONUÇ OLARAK

Rejim güçleri ve Şii milislerin Rakka ve Humus (kuzey ve batı hattı) olmak üzere iki koldan başlattığı Deyr ez Zor saldırısına ABD destekli YPG güçlerinin başlattığı saldırıyla bir de üçüncü kol eklendi. DAEŞ’in gerileme sürecinde olduğu ve savaşçı konusunda sıkıntı yaşadığı bu günlerde Deyr ez Zor kent merkezinde daha fazla tutunamayacağı bir gerçektir.

Rusya destekli rejim güçleri ve İran’ın güdümündeki Şii milisler Deyr ez Zor’daki DAEŞ kuşatmasını kırdı ve kent merkezinde ilerlemeye devam ederek Deyr ez Zor askeri hava üssüne uygulanan kuşatmayı da delmeyi başardı. Rejim ve müttefiklerinin bu başarısı sahada DAEŞ karşısında yeni ve kararlı saldırılar düzenlemekte etkili olacaktır. Ayrıca rejim ve Rusya’nın Deyr ez Zor bölgesine yaptığı askeri sevkiyat bölgede izlenecek yeni saldırılar konusunda ipuçları vermektedir.

Türkiye’nin de dahil olduğu ve Suriye’nin batısında bir “çatışmasızlık bölgesi” öngören anlaşmanın kabul edilmesiyle rejim güçlerine büyük bir fırsat doğduğu söylenebilir. Askeri bakış açısıyla, Rusya eliyle devreye sokulan bu anlaşma bir anlamda rejimin doğuya, Deyr ez Zor hattına ilerlemesinin önünü açtı. Öyle ki, rejime bağlı güçler tarafından yapılan açıklamalarda Deyr ez Zor kentine Ekim ayının başlarında varılması düşünülürken Eylül ayının başında yani bir ay öncesinden kente ulaşıldı ve DAEŞ kuşatması kırıldı.

Suriye’nin petrol rezervi en fazla olan bölgelerinden biri olan Deyr ez Zor, askeri konumunun yanında bu özelliği ile de taraflar arasında paylaşılması zor bir bölgedir. Bu bağlamda Rejim ve YPG güçlerinin, daha açık bir ifadeyle Rusya ve ABD’nin kentteki petrol kaynakları için bir çekişme halinde oldukları düşünülebilir. Ancak bunun yanında Rusya ve ABD’nin daha önceden hazırlanmış gizli bir anlaşmayla bölgeyi kendi aralarında bölmüş ve petrol sahalarını da aynı şekilde paylaşmış olabilmeleri diğer bir ihtimaldir.

Halid Abdurrahman'ın Suriye Gündemi'nde yayınlanan bu değerlendirmesinin tamamını okumak için tıklayınız...

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz