İdlib gösterip Deyr ez Zor’u vurmak: Yeni İdlib neresi olacak
Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov yaptığı açıklamada, Suriye’de muhaliflerin kontrolündeki İdlib’e yönelik bir askeri operasyon başlatılıp başlatılmayacağına dair son kararın Rusya, İran ve Türkiye’nin katılımıyla yapılacak zirveden sonra netleşeceğini söyledi.
Zirve öncesi bakıldığında silahlı muhaliflerin kontrol alanı Fırat Kalkanı alanları dışında İdlib ve İdlib’e yakın küçük alanlarla sınırlı kalıyor.
İdlib çekişmesi ya da düğümü silahlı muhalif grupların bir biri ardına yenilmesinin ardından Suriye savaşındaki en büyük çatışmaların sondan bir öncekisi olacak. Uzun süredir rejim ve Rusya’nın bombardımanlarına maruz kalan İdlib’te yıllardır süren savaştan kaçan mülteciler ve Esad rejimiyle anlaşmaya razı olmamaları sebebiyle buraya göç etmeye zorlanan silahlı muhalifler ,rejim muhalifi siviller bulunuyor. Bugün Halep, Hama ve Lazkiye’deki muhaliflerin kontrolü altındaki sınırlı bölgelerden göç ettirilenlerle birlikte yarısı göçmen olmak üzere yaklaşık üç buçuk milyon insan bulunuyor.
Rusların ortaya attığı ve bir şekilde Ankara ve Tahran’ı da ikna ettiği Halep ve çevresiyle başlayıp Havran, Yermuk Nehri havzası ve Süveyde ile biten ve Suriye’nin bir bölgesinden başka bir bölgesine taşınan “gerilimi azaltma”,”çatışmasızlık” oyunu İdlib’e uzun bir süre önce ulaştığında bombardımanlara rağmen pek kimse farketmedi.
3.5 milyon “göç ettirilmiş” insanı barındıran bu insan deposunda bulunan kişilerin tamamı istisnasız, Sünni kesimden ve bu ülkede demografik çoğunluğa sahip oldukları için rejim tarafından hedef haline getirilmişlerdir. Bu mezhepçi saldırı salgınına uğramalarına rağmen Esad’a karşı tek vücut olamadıkları gibi Suriye’nin mozaik yapısını muhalefetlerine de yansıtamadılar.
Suriye’deki Sünni Arap çoğunluk dışında Hristiyanlar, Nusayriler, İsmaililer, Dürziler, Kürtler, Türkmenler ve Çerkezler yaşıyor. Belkide muhalefeti parçalayan ve dış müdahalelere kapıları açan şey de işte bu mozaikti. Esad rejimine karşı siyasi ya da askeri önderlik yapabilecek bir ana yapının ortaya çıkmasını engelleyende muhtemel bu mozaik yapı idi.
Daha önce ilan edilen çatışmasızlık ve gerilimi azaltma bölgelerinde yaşayan tamamı tek bir mezhepten (Sünni) oluşan insanlar neden İdlib’e nakledildi? Rusya,Suriye topraklarına ayak bastığı 2015’te başlattığı bir planı burada tamamlayarak Esad karşıtı Suriye muhalefetini gömmek ve İdlib’i nihai bir mezarlığa dönüştürmek istiyor.
Gene aynı Rus’lar buradaki muhalefeti parçalamak amaçlı gruplara silahlarını bırakıp bölgeden ayrılabileceklerini söylüyor.
Rejim, İdlib bölgesini ele geçirmek için son iki buçuk aydır İdlib civarındaki Hama kuzeyi ve Lazkiye kırsalı cephe hatlarına askeri yığınak yaptı. Gene rejim güçleri hazırlıklarını, İdlib’in güneyindeki Ebu Zuhur Havaalanı Hama’nın kuzeyindeki Skayibiye, Lazkiye’de Silimfe bölgelerinde ve İdlib’e uzanan hat boyunca devam ettirmişti.
Geçen yazıda size bahsettiğim şehirden geçen M5 otoyolu Türkiye, Suriye ve Ürdün’ü birbirine bağlıyor. Suriye içinde ise Akdeniz’e çıkış kapısı niteliğindeki İdlib, Lazkiye, Hama ve Halep illerine komşu. Rusya’ya ait Hmeymim Üssü’nün de bulunduğu, Esad’ın doğum yeri ve rejiminin “kalesi” Lazkiye’ye komşu olması, İdlib’in stratejik önemini ortaya çıkarıyor.
Suriye’nin en büyük insani yardım sınır giriş kapısı surumundaki İdlib’de Bab-ül Hava Sınır Kapısı’ndan ayda ortalama 2000’e yakın insani yardım tırı, 4000-4500 civarı ticari tır’ların mal girişi oluyor.
Sonuç olarak stratejik bir konumda,manevi olarakta Esad karşıtları için önem arzeden İdlib’in akıbetinin belirlenmesi için beklenenin şiddetli bir iç savaşın harlanması da olabilir.Şu ana kadar olan beklenti başta Heyet Tahrir Şam olmak üzere Hüras ed-Din gibi grupların kendilerini feshederek yabancı komutanlarının İdlib dışına çıkması,yerel savaşçılarınında Suriye Milli Ordusu çatısı altına girmesi. Özellikle 7-10 Eylül tarihleri arası bu bahsedilen gruplardan kopmaların olması beklenilmeli. Bu 10 Eylül itibariyle de hava bombardımanlarıyla kontrol altında tuttukları bölgelerden uzaklaştırılması amaçlanan bu grupların yerine TSK birliklerinin konuşlanması da hiç uzak bir ihtimal değil.Böyle bir olasılıkta Ankara’nın kesinlikle İdlib’e Esad ya da yanlısı güçleri sokmayacağını da söylemem mümkün. Daha önceki yazımda söylediğim gibi olası “sınırlı bir harekatta” başta Cisr el-Şuğur hedefli olmak üzere Şam-Halep karayolunun açılması Şam’ın ilk önceliği olacaktır. Ama Tahran zirvesinden çıkacak sonucun İdlib’e yönelik bir kara harekatının düzenlenmemesi yönünde olması büyük bir ihtimal.
Tahran zirvesinden üç başkent arasında bir mutabakat çıkması beklenilmeli.Ama esas soru şu:
İkna, müzakere ya da sınırlı bir harekat yoluyla Esad’ın İdlib’te bulunan halkını sürebileceği yeni İdlib neresi olacak ya da bu yeni sürgüne izin verilecek mi?
Ya da İdlib politik oyunların mezbahası haline getirilip, boğazlanacak mı?
YENİ İDLİB NERESİ OLACAK?
Ruslar, Türklerin dışında İdlib’te bazı kesimlerle iletişime geçerek bu kenti ve bölgeyi terk etmek isteyen tüm kişilere güvenli koridorlar oluşturulmasını teklif ediyor. Peki bu koridorlar nereye çıkıyor? Esad’ın yeni katliamları için iç bölgelere mi? Fırat’ın doğusuna mı?
Rusya uzun bir süredir Esad’ın askeri bir bedel ödemeden Suriye’de politik bir ‘zafer’ kazanması için yerel ateşkes anlaşmalarını kullanıp,muhaliflerin elindeki alanları izole ediyor.
Rusya’nın bu yeni İdlib oyununda başarılı olup olmaması, Türkiye’nin ve dışarıdan Esad’ı hedef almak için fırsat kollayan ABD ve diğer AB ülkelerinin tutumuna bağlı. Suriye meselesinde başta Putin olmak üzere Moskova ekibi sahadaki makul sınırları aşarak diğer devletlerin önüne en zor ve bedeli en ağır seçenekleri olan “çözümleri” masaya koyuyorlar. Tarafsız bir gözle değerlendirildiğinde Putin ve ekibinin müdahale ettiği her olay Suriye’de olduğu gibi felaket, trajik bir hal yarattığı gibi karmakarışık ve çözümsüz bir hale geliyor.
Aslında tüm dikkatler İdlib’e çevrilmişken Rusya[İran ve Esad] bu karmaşıklığı Fırat’ın doğusuna taşımak için hazırlık yapıyor.
Uzun süredir Esad rejimine bağlı güçlerin Fırat Nehri boyunca saldırı başlatmalarını mümkün kılacak bir askeri altyapıyı oluşturmak için Deyr Ez Zor bölgesinde toplanmaya çalıştıkları gözden kaçıyor.
Tahran zirvesi sonrası Rusların, Türklerin ve İranlıların müzakerelerin başarısız olması durumunda YPG ve ABD’yi Suriye’nin doğusunda askeri bir gerilimle tehdit ederek taviz koparmada birlikte hareket etmeleri de beklenilmeli.
Rus askeri polisinin, geçtiğimiz Ağustos ortalarından itibaren Deyr Ez Zor bölgesindeki Fırat Nehri boyunca kontrol noktaları ile geçiş noktalarının tümünde kontrolü ele geçirmesi bir tesadüf değil.
Keza Fırat Nehri ötesi askeri hareketleri mümkün kılmak için nehir geçitlerinde geçici köprüler kurulması da Suriye’nin doğusundaki askeri operasyonlar için altyapı oluşturuyor.
Rusya ve İran’ın yerel yönetim yapılarını birleştirerek Fırat’ın doğusunu Şam’a bağlayarak bölgeye hakim olma hazırlıkları biliniyor. Deyr ez Zor’da İran destekli milisler ile Esad’a bağlı güçler arasında meydana gelen şiddetli çatışmaların/tutuklamaların ardından Rusya ve İran’ın Fırat’ın doğusunda rejim yanlısı güçler üzerinde daha etkin bir hakimiyet kurmaya çalışmaları muhtemel.
Belkide Rusya, İran ve Esad hala YPG’yi ABD’den uzaklaştırarak kendileri ile bir anlaşmaya imzalamaya mecbur edebileceklerini umuyor. Esad ve YPG arasındaki kesintiye uğrayan müzakereler düşünüldüğünde Esad’ın siyasi gerilimi yükselterek 7 Eylül zirvesi sonrası askeri baskı uygulama seçeneğine başvurması en büyük seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
Rusya’nın Tahran zirvesinde Hmeynim Hava üssü ve diğer askeri noktalarına İdlib’ten düzenlenen saldırılara karşı kentin batısındaki Cisr el-Şuğur’dan, güneydeki el-Lattamine beldesine uzanan bir güvenlik kuşağı oluşturulması ve uzun menzilli füze saldırılarının engellemesinin garanti edilmesi ile yetinebileceğini ön görebilirim.
Gene Tahran zirvesinde Suriye’de Tel Rıfat,Gab ovası ve Cisr eş Şuğur’da ‘silahdan arındırılmış bölge’ oluşturulması konusunda mutabakata varılması da beklenilmeli.
İDLİB GÖSTERİP, DEYR EZ ZOR’U VURMAK
ABD’nin Suriye’nin doğusunda rejimin bölgedeki aşiretlere yönelik Esad propagandasını engellemeye başladığını da gözlemlemekteyim.Her ne kadar “YPG’ye diplomatik zırh” olarak bazı kesimlerce değerlendirilsede alanı ziyaret eden ABD’li üst düzey heyetin esas görevi bölgeyi İran karşıtlığında buluşturmak ve başta Deyr Ez Zor bölgesi olmak üzere alanda İran’ın kök salmasını engellemeye çalışmaktı. Keza aynı şekilde İran, Rusya ve Esad’ın YPG ile işbirliği ihtimalini baltalama yolundaki ilk adım olarakta değerlendirilebilir.Bu ABD tutumu bir anlamda Esad rejimini diplomatik çabalar yerine askeri gerilimi tercih etmesine zorlayabilir.
Rejim yanlısı güçlerin Fırat Nehri vadisi boyunca veya Iraklı Haşd-i Şabi güçlerinin Suriye-Irak sınırları boyunca yayılması, YPG’ye yönelik eli kulağında bir taarruzun işareti olabilir.
Sıradan bir Suriye haberi olarakta yazılıp,çizilip unutulsada bir süre önce Rusya ve rejim güçlerinin, ABD’nin desteklediği kuvvetlere birkaç kez saldırarak Washington’ın bu bölgeye verdiği değeri ölçtüğünü de anımsatmalıyım size. O dönem Rusya, ABD’nin YPG’ye verdiği askeri, ekonomik desteğinden rahatsızlığını göstermek için ABD tarafından kurulan petrol şirketi yakınlarındaki YPG’ye hava saldırısı düzenlemiş. Şubat başında Rusya’ya bağlı paralı askerden oluşan Wagner şirketi savaşçıları,petrol rezervlerine baskı kurmak için YPG’ye yönelik bir saldırı başlatmıştı. ABD ise Wagner güçlerine yönelik bombardıman düzenleyerek en az 197 Rusya’ya bağlı paralı askeri öldürmüştü.
mucerret.com'da Mete Sohtaoğlu'nun yazısını okumak için...
SOLİTİRAZ.COM