4 Ekim 2024 Cuma

Devrimci Yön

Irak Kürt Yönetiminin Yanlış Hesabı / Mete Çubukçu

Irak Kürt Yönetiminin Yanlış Hesabı / Mete Çubukçu
30 Ağustos
00:00 2018

Her şey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) 25 Eylül tarihinde bağımsızlık referandumu düzenleyeceğini açıklaması ile başlamıştı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, hemen tüm ülkelerin karşı çıkmasına rağmen kararından vazgeçmedi ve referandum düzenledi.

Oysa başta Türkiye olmak üzere bölge ülkeleri tepkiliydi. Kürt yönetimi geri adım atmadı ama sanki bu kararı ile bir süre sonra,  fiili olarak yerleştiği toprakları kaybedeceğinden, Kerkük’ten çekileceğinden ve 2003 hatta 1991’deki geleneksel sınırlarına çekileceğinden ve kendi içinde bölünme yaşayacağından habersizdi. Bölgesel Kürt yönetimi, bölge ülkelerinin telkinlerine kulak asmayarak elindekileri, kendisi için fırsat olarak gördüğü referandum ile belki bir daha kazanmamak üzere kaybetti.

26 Eylül günü ile birlikte deyim yerindeyse Irak Kürt Bölgesel Yönetimi için geriye sayım başladı. IKBY referandum sonucunu uzun süreye yayarak ‘geçiştireceğini’ düşündü. Gerekçeleri üzerine uzun süre tartışmaları yaşanacak olan bu konu, temelde bölge dengeleri gözetilmeden alınan bir karar olarak öne çıktı.

Öncelikle Irak, Ortadoğu siyaseti içerisindeki konumu bağlamında böyle bir parçalanmayı kabul edecek veya yüklenecek bir ülke konumunda değildi. İkincisi, bölge ülkelerinin, özellikle Türkiye ve İran’ın referandum konusundaki karşı politikaları, meselenin buraya geleceğini aşağı yukarı ortaya çıkarmıştı. 25 Eylül’de IKBY’nin düzenlediği bağımsızlık referandumuna Kerkük’ün de dâhil edilmesi, Bağdat ve Erbil arasındaki gerilimi artırmıştı. Bağdat yönetimi, petrol zengini Kerkük’ün, IKBY’nin kontrolü altında olmadığını, anayasal statüsünün farklı olduğunu savunmuştu. 

IKBY’nin referandum ısrarı konusunda temel tezleri ise şöyle sıralanabilir:
- Ulaşabilecekleri en büyük sınıra ulaştıklarını ve böyle bir fırsat yakalayamayacaklarını,
- Kerkük’ün ellerinde olduğunu ve böyle bir zenginliği bırakmamaları gerektiğini, Kerküksüz bir ‘Kürt Devletini’nin anlamı olmayacağını,
- IŞİD ile mücadele çerçevesinde dünyada kredilerinin arttığını ve bunu değerlendirmeleri gerektiğini,
- IKBY Başkanı Mesud Barzani’nin böyle bir çıkışla bölgesel yönetim içinde yaşanan siyasi, ekonomik, demokratik birçok sorunun üstünü örtüp, Iraklı Kürtlerin birliğini sağlayacağı düşünüldü.

İçeride Bölünme 

IKBY, kendileri için en uygun zaman olduğunu düşündükleri referandum aslında Irak içinde ve dışındaki gelişmeler açısından en uygun olmayan zamandı. Iraklı Kürtler Kerkük’te yarattıkları fiili durumu resmileştirmeye çalışırken, çevre ülkelerin buna tepki göstermeyeceğini ya da tepki gösterse bile zaman içinde alışacağını düşündü.

Diğer yandan Mesut Barzani, referandumla Iraklı Kürtleri bağımsızlığa götüren lider olarak anılmak isterken, aslında Kürt yönetiminin bölünerek, Irak Kürt siyasetinin daha parçalı bir hal almasına neden oldu. Özellikle Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) peşmergelerinin geri çekilmesi, Kürt bölgesinde bir travmaya yol açmakla kalmayıp Kürt yönetimi içinde Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile KYB arasında bölünmeye de yol açacak bir gelişme. IKBY bugün ikiye bölünme riskiyle karşı karşıya. Başlangıçta Barzani’nin bağımsızlık yani toprak bütünlüğü olan bir ‘Kürt Devleti’ kurma hayali belki de önümüzdeki dönemde bölgenin Süleymaniye ve Erbil merkezli iki tane güç tarafından yönetilmesine sebep olacak ve bütünleşme yerine parçalanmayı da beraberinde getirecek. Irak Merkezi hükümeti, KDP ve KYB ile ayrı ayrı ilişki kurmayı deneyebilecektir. Yani Barzani ve KDP siyasi kadroları- çünkü KYB ve Goran zamanlama olarak başından itibaren referanduma karşı çıkmışlardı- bölgenin siyasi birliğini referandum aracılığı ile sağlamaya çalışırken tersi gerçekleşti. Mesut Barzani’nin iç dünyasında yaşattığı bu hayal, ki Irak’taki tüm Kürtlerin de hayali olduğu söylenebilir, stratejik, taktik ve zamanlamaya kurban gitti denilebilir. Bir diğer dikkat çeken nokta, özellikle YPG-PYD’nin Suriye’de, ABD’den aldığı desteğini benzerini Washington’dan alabileceğini düşünmesiydi. Gerçi ABD yönetimi kategorik olarak referanduma karşı değildi

-Dışileri Bakanı Tillerson’un mektubu bunun örneğidir- ama zamanlama olarak çıkarlarına uygun bulmadı. Bu nedenle IKBY’nin neredeyse İsrail dışında dayanacağı bir güç kalmamıştı ortada. 
Bu durumun Kürt bölgesel Yönetimi siyasetinde çatlak yaratacağını göreceğiz. Irak Kürt yönetimi ya da bizzat Bölgesel yönetim başkanı Mesud Barzani, referandum kararı ile o beklenen tarihsel adımı atan lider olarak anılacak belki ama bu adımla birlikte Kürtlerin birliğini sağlayan ve bir devlete yönelten lider olma vasfı ile anılmayacak gibi.

Çünkü Celal Talabani’nin hastalığı ve sonrasında vefatı ile gelinen noktada, Iraklı Kürtlerin birliğinin giderek zorlaştığı bir ortamda, Talabani’ye bağlı peşmergelerin çekilmesi sonrasında yaşanan Kerkük ‘travması’ kolay atlatılmayacak gibi. 2015’ten beri meclis kapalı, başkanlık seçimi 2 yıldır yapılmıyor. Kasım başında yapılması gereken seçimler ertelendi. İçerideki birçok tartışmayı tetiklemeyecek olan bu durum, Barzani için zor günlerin başlangıcının habercisi. 
2014’ten bu yana IŞİD ile mücadele çerçevesinde prestij kazanan dünya ve kendi toplumu nezdinde bir süre sarsılan itibarını yeniden elde eden peşmergenin hala bir ordu olamaması, hala tek elden yönetilememesi, yine Kürt bölgesel yönetimin değil partilerin silahlı gücü olması Kürt toplumunu yeniden düşündürecektir. Ama aslonan KDP ve KYB’nin bunca yıllık tecrübesi ve bölgesel yönetim içindeki kurumsallaşmaya rağmen hala iki partinin de kent yönetimleri gibi hareket etmeleri, birbirine güvenmemeleri ve tek taraflı bir kararla peşmergenin Kerkük’ten çekilmesi Kürtlerin birçok konuda yeniden muhasebe yapmasını gerektiriyor. 

Kürt silahlı güçlerin Kerkük civarından bir gün içinde çekilmesiyle ortaya çıkan güvensizlik ve travma, 1996’daki KDP tarafından Talabani güçlerini kentten çıkarmak için Saddam Hüseyin kuvvetlerinin kente çağırılmasının yarattığı hasarla eş değer bir yıkım yaratabilir. 

Burada olacak olan, Kürt yönetimin kendi içinde bölüneceği. Ama sadece Kürt yönetimi değil mevcut durumda bölünmüş olan KYB’nin de geleceği belirsiz. KYB içinden iki farklı parti çıkacağı şimdiden tartışılmakta. 
 Öte yandan Barzani, Irak Kürt toplumunun tepki dinamiğine ancak baskı yaratarak dayanabilir.  Üstüne üstlük Barzani’nin uzak yakın müttefikleri ile kurduğu yakın ilişkinin bir süreliğine rafa kaldırıldığını görüyoruz. Bölgesel Yönetim başkanı hakkından aldığı bağımsızlığa ‘evet’ kâğıdını kasasına koymakla birlikte daha sonrasını çok hesaplamamış olmanın suskunluk ve şaşkınlığı içinde. Eğer tüm olanlar Irak Kürt halkını ekonomik olarak da daha fazla etkileyecek olursa bu durum Barzani ve bölgesel yönetimin siyasi geleceği açısından pek parlak olmayacak gibi görünüyor.

Kerkük Hatası!

IKBY’nin yanıldığı bir başka nokta, attığı yanlış bir adım referandumun yapıldığı bölgelerle ilgili. Bu bölgeler IKBY’nin geleneksel sınırları dışındaki yerlerdi. Bir anlamda bu fiili durum, oldubittiye getirilerek resmileştirilmeye çalışıldı. Ayrıca bu bölgelerin içinde Kerkük’ün olması işleri değiştirdi. Kerkük sadece Irak için değil çevre ülkeler için de farklı anlam taşıyordu. Özellikle kentteki Türkmen kimliği de göz ardı ediliyordu. Oysa buradaki Türkmen varlığı, Türkiye için en hassas konulardan biriydi. Kerkük’te 1,4 milyonluk nüfusun çoğunluğunu Kürtler oluşturmakla birlikte bu durum 2003 sonrasında büyük nüfus değişimi ile gerçekleşmişti. O yıldan sonra kent dışından getirilen Kürt nüfus ile kentin demografisi değiştirilmişti. Öte yandan 2005 yılında kabul edildiğinde anayasanın 140’ıncı maddesi, Kerkük’ü “bir bölgeye bağlı olmayan vilayet” olarak tanımlıyor. 

Bu noktada belki ünlü 140 madde için bir parantez açmak gerekiyor: Irak anayasasında 140. madde olarak bilinen bir bölüm söz konusu. Bu maddeye göre belli bölgelerin nüfus yapısı tartışmalı bu bölgelere statüsü belli olmayan bölgeler deniyor. Yani ne merkezi hükümete ne de Kürt yönetimine bağlı. Bu bölgede yapılacak referandumla orada yaşayanlar kime bağlanacaklarına karar vereceklerdi. Kerkük, Şengal, Mahmur, Tuzhurmatu gibi bölgeler de bu kapsam içinde. Ancak anayasada referandum için belirlenen tarihin (2007) üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu konuda herhangi bir ciddi adım atılmadı. Kürt yönetimi de bundan yararlanmak istedi. 

Daha sonra üzerinde anlaşılan ortak yönetim modeli hayata geçirildi. Kerkük valisi Kürt, Meclis başkanı Türkmen ve Vali yardımcısı Arap olacak şekilde bir yönetim modeliydi. Ayrıca kentin asayişi ve bürokrasisindeki dağılım da eşit bir şekilde (her gruba %33) gerçekleşecekti. Ancak, fiiliyatta bu durum bir süre çalışmadı, Kürt kökenli vali, kentin Kürtleştirilmesi yönünde adımlar attı. Irak bayrağının kullanılmaması, kent girişine peşmerge anıtı yapılması bunun önemli yansımalarından sayılabilir.  Oysa Kerkük’teki bütün grupların ortak yöneteceği bir model dışında Kerkük’te uzlaşma sağlanamayacağı söyleniyor. Bu anlamda bütün etnik grupların, yani Kürtlerin, Türkmenlerin ve Arapların eşit düzeyde olabileceği bir yönetim modeli, Kerkük açısından bir çözüm ortaya konulmasını sağlayabilir.

En Geniş Sınır

2014 yılında IŞİD/DAİŞ’in Musul’dan sonra Kerkük’e doğru ilerlemesi üzerine peşmerge güçleri Kerkük’te konuşlandı. O tarihten sonra kent fiilen Kürt yönetiminin kontrolüne geçti. Sadece Kerkük değil IKBY yönetimi 30 bin kilometre karelik bir alanda kontrol sağladı, sınırlarını genişletti. Daha sonra bu bölgelerden çekilmesi gerekiyordu. IKBY bir hesap hatasıyla bu bölgelerde fiili durum yaratarak kendi topraklarına katılmak istenmesi de bugüne gelinen yolu açtı denilebilir.
Özellikle ABD ve Rusya, bir yandan Irak Bölgesel Yönetimi ile siyasi ilişkilerini koruyarak tavrını merkezi hükümetten yana koydu. Hükümetten yana koydu. Çünkü DAEŞ ile mücadele başta olmak üzere Suriye’deki belirsizlik sürerken, Irak’ın daha da bölünmesini ve çıkacak sorunları kaldıracak durumda değillerdi. Kürt yönetimin hatası bu durumu okuyamamak oldu. Tarih tekerrür etmedi belki ama 1946, 1975 ve 1991 tecrübelerini hatırlattı.

Irak, dünyanın en büyük üçüncü petrol ihracatçısı. Irak petrolü güneyde Basra ve kuzeyde Kerkük civarından çıkarılıyor. Iraklı Kürtler, kuzeyden çıkartılan petrolün bir kısmını dünya pazarlarına kendisi satıyordu. Kerkük’te bulunan petrol yataklarından ikisi Kürtlerin, üçü de Irak Merkezi Hükümeti tarafından işletiliyor, her iki taraf da günde yaklaşık 300 bin varil petrol ihraç ediyordu. Bu petrolün bir kısmı da 970 kilometre uzunluğundaki Kerkük-Ceyhan petrol boru hattı üzerinden dünya pazarlarına satılıyor. Ancak Iraklı Kürtlerin elindeki yataklar şimdi merkezi hükümetin eline geçti,

Bölgedeki Rekabet 

Bölgede Türkiye-İran rekabeti olduğu da biliniyor. Kürtlerin referandum çıkışı sonrası bu iki ülke bu konuda işbirliğine gitti. Türkiye’nin bu konuda daha az manevra ile daha fazla kazanım sağlayan ülke olduğunu söyleyenler var. İki ülke de Irak’ın bölünmesi ve yanı başında bir Kürt devletinin kurulmasına itiraz ediyor.  Türkiye ve İran, durum değerlendirmesi yaparak birbirleri ile rekabet etmek yerine Tahran-Ankara-Bağdat hattında üçlü ittifak kurdu. Bu noktada İran ve Türkiye’nin bölge üzerindeki rekabetinin devam edeceğini tahmin etmek zor değil. Ancak Türkiye’nin, alanda İran’ın manevraları karşısında daha dikkatli olması gerekebilir. 

Gelinen Nokta 

Bu sürecin bir numaralı kaybedeni kuşkusuz Mesud Barzani oldu.  KYB Irak Kürt siyasetinde Barzani’nin önünü kesti. Iraklı Türkmenler ve Araplar, Kerkük’te kazananlardan sayılabilir. Türkiye de daha az manevra ile daha çok kazanç sağlayan ülkelerden. 

Genel durum ise şunu gösteriyor: Kürt liderliği tahmin edilenden daha çok bölündü. Irak ordusunun tahmin edilenden daha fazla güçlü olduğu ortaya çıktı. Barzani’nin geleneksel müttefiklerini kendinden uzaklaştırdığı görüldü. Bundan böyle Türkiye’nin bölgesel yönetimle ilişkileri daha dikkatli olacaktır. Çünkü Ankara-Erbil arasındaki güven sarsılmış durumda.

Ama ortada olan, yapılan bir yanlışın hem Irak hem de bölgede dengeleri yeniden değiştirdiği. En önemlisi de kimsenin bağımsız bir Kürt devletine hazır olmadığı…
Kürtlerin stratejik, taktik ve zamanlama olarak büyük hata yaptığını söyleyebiliriz. Bundan sonra Kerkük’ün Kürtlerin eline geçmesi, merkezi hükümetin burayı terk etmesi zor görünüyor. Bundan sonra özellikle Kerkük’te ortak bir yönetimin ve bir uzlaşmanın yolu aranacak. Irak’ın kırılgan yapısı göz önüne alınırsa, Araplar, Kürtler ve Türkmenleri ve diğer etnik unsurları göz ardı eden bir anlayış çok fazla yaşam şansı bulamayacak. 
Sonuçta Irak’ta Kürtlerin daha önceki statükoya dönmesi artık mümkün değil. Ekonomik, siyasi, komşularla ilişkiler, sınırlar açısından yeni bir dönem var. Güven ortamı açısından eski zeminin olmadığı söylenebilir. 

Kaynak: Bilimevi Dış Politika Dergisi, Sayı:3

 

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz