Kültür sanat dünyamızda açığa çıkan liberal faşist anlayış...
Yıllarca sansürden yakınanlar sansür uyguladı; yönetmen İsmail Güneş'in Kervan 1915 filmi sansürlendi, dağıtımı engellendi; yönetmen filmini dağıtımdan çekmek zorunda kaldı!
Bilindiği gibi kültür sanat dünyamızda (özellikle edebiyat, tiyatro, sinema) son yirmi beş yıldır, bir garip “sol” görünümlü ama aslında liberal bir hegemonya oluştu.
Bir zamanlar "geleneksel sol"un büyük bir kütlesi dahil, bütün sol cenahın kafasını karıştırmada hayli başarılı olmuş Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi'nin devamı bir ideoloji bu.
Ayıptır söylemesi, Liberal Demokrat Parti eski başkanı Besim Tibuk’un görüşlerini bugün bizim sol dediğimiz tüm yayınlarda kolayca bulmak mümkün.
TESEV’in sayfasında "fonlanmış" bütün araştırmaların başlıkları, bizim "sol" diye kabul gören yayınevlerinin kitaplarında, yazarlarının dert ettiği konularda, gazete köşe yazarlarının yazı başlıklarıyla nedense klonlanmış gibi aynı.
Kısacası "sol"umuz, hele kıskacı altında tuttuğu kültür sanat alanı, büyük oranda Avrupa Birliği solu haline gelmiş; bizim olmaktan çıkmış.
Yeter ki Ermeni soykırımından söz et yeter ki etnik meseleleri kaşı; her filmin dağıtıma girer, her kitabın gözü kapalı yayınlanır, üstelik bir de ödülle taçlanırsın!
"Multikultural", "çokkültürcü", ulusal olana düşman, haliyle konu sanat edebiyat olunca da sanatın edebiyatın temel konusu halka düşmanlığa kadar uzanan bir garip anlayış bu.
BASILMADAN KİTABIN OKUNMAYACAĞINI NASIL BİLİYORLAR?
Biz edebiyatta bu hegemonyayı biliyorduk: Onların deyimiyle "çokkültürcü" olmayan, yani etnik ve mezhep ayırımını dile getirmeyen, okurun beynine bu konuyu sokmayan hiçbir roman, kitap bu yayınevlerine göre basılacak değerde değildir; gerekçe: okunmaz! (Yani, satmaz!)
Çünkü bütün tanıtım ağı, kitap ekleri "editör"leri, Türk edebiyatının en önemli dergisi Varlık dergisi dahil hemen hemen tüm dergiler, eleştirmenler (Doğan Hızlan-Semih Gümüş ve "jünior"leri) , Aydın Doğan "medyası"nın hegemonyasındaki tüm gazeteler, üniversitelerde Birikim dergisi yetiştirmesi sosyal bilimler bölümü hocalarının çoğu büyük bir ahenk içinde TESEV orijinli neoliberal kültürel saldırının dayattığı düzen içinde ahenkle hareket etmektedirler.
Yayınevi sahipleri çaresizdir!
Korkunç bir faşizmdir bu.
"Gizli faşizm!"
Edebiyatımızı kurutan, nicedir şair yazar yetiştirmeyen acımasız bir gerici kapan bu.
17 Milyon öğrenci gencimiz, 35 milyon çalışan emekçi halkımız eline aldığı zaman heyecanla takılmadan okuyabileceği gerçek bir edebiyat yapıtını niçin okumasın?
Niçin en büyük lideri Atatürk'ünün üzerine güvercini sıçırtan, atalarının bu topraklarda başka halkları kesip astığını vaazedip duran, üstelik dilleri Türkçe'yi en küçük bir özen göstermeyecek kadar aşağılayan, halkının kültürünü coğrafi adla kullanmayı yeğleyecek kadar alçak, üstelik yetenek yoksunu bu cahil yazarları okusun?
Okumuyor!
İşte bu kitap denen müsveddeleri halkımıza ancak bin tane satabiliyorsunuz?
SİNEMADA DAHA FENA
Son Kervan 1915 filmine yapılanları görünce anladım ki sinemada daha da fenaymış meğer durum.
Dünyada eşi benzeri olmayan bir olay yaşandı Ekim ayının başında. Türk Ermeni kardeşliğini, sevgiyi öneren bir film adeta yasaklandı.
Giresun'dan bir grup Ermeni'yi sağ salim Suriye'ye götüren bir Türk katırcının hikâyesi.
Gerçek bir olaydan yola çıkarak adeta belgesel gibi çekilmiş bu film sinema işletmecileri, sinema dağıtım tekelleri, sinema bürokrasisi tarafından aforoz edildi. Gösterimi engellendi.
Yönetmen İsmail Güneş'in Kervan 1915 filmini gösterimden çekmek zorunda kaldı!
Hem de yıllarca devlet sansüründen yakınan çevreler ve anlayışlar tarafından, iyi mi?
Türkiye'nin kültür sanat alanı etnik ve mezhep fetişizmiyle artık faşizan bir niteliğe, kendisinden başka düşünceye tahammül edemeyen bir anlayışa hapsedilmiş; kımıldayamıyor, özgürleşemiyor.
Bu liberal faşist ağırlık artık çok oldu; bu edebiyat bu sinema bizim değil!
Türkiye'de aklı başında kültür ve sanat çevreleri bu sahte demokrasi havarilerinin despotizmini dağıtacak güçtedir.
Acı bir durum İsmail Güneş gibi parlak bir yönetmenin filmine yapılanlar.
Emperyalist tekellerin dağıtım kıskacına bir de sinemacılarımızın yerli dağıtımcıların faşizmi eklendi.
Devrimci mücadelenin önündeki en önemli sorunlardan biri de bu yapıları defedecek bir mücadele alanı yaratma sorunu olarak görünüyor.
Çünkü emperyalizm sömürü ve talanını yalnızca uçak gemileri, bombaları, silahlarıyla değil bir o kadar da kültürel alanda kurduğu acımasız hegemonyayla gerçekleştiriyor!
Ahmet Yıldız
SOLİTİRAZ.COM