Levent Yakış: Emperyalizmle işbirliği Türkiye solunu çürütüyor öldürüyor - I
Türkiye solunun emperyalizme karşı geleneksel tutumunda uzunca süredir bir gevşemenin yaşandığı bilinen bir olgu.
Her ne kadar arada bir yarım ağız atılan sloganlarla, işin ucundan, kıyısından tutarak gerçekleştirilen eylemlerle meselenin üstü örtülmeye çalışılsa da görmek isteyen her göz solun eski sol olmadığını, oldukça hacimli bir oranda emperyalist siyasanın etkisi altına girdiğini görebiliyor.
Sözünü ettiğimiz sapma sol liberal sıfatıyla adlandırılan ve Birikim, Radikal, Taraf, (Yeni) Cumhuriyet vb. yayınlarla temsil edilmiş /edilen kesimlerle sınırlı değil yalnızca; Türkiye solunun tarihsel akımlarının neredeyse bütününe yayılmış durumda.
Birgün, Evrensel, Sendika.org, ilerihaber'de; envai çeşit “devrimci”, “sosyalist”, “komünist” külliyatta emperyalizmin ülkemize ve bölgemize dönük yıkıcı politikalarını görmezden gelen, yetmedi alttan alta onaylayan, nihayet açıktan savunan ifade ve görüşlere artık sıkça rastlıyoruz.
Bundan böyle AB’den, ABD’den, NATO’dan yana kelamlar eden, Türkiye’nin Batı merkezli emperyalist sistemden kopmasını bir felaketmiş gibi algılayan, sunan yeni bir solcu türü ile karşı karşıyayız.
İŞBİRLİKÇİLİĞİN GEREKÇELERİ
Kuşkusuz bütün bu kesimlerin tutumlarını mantığa büründürmede kendilerine göre gerekçeleri var. Gerekçe üretiminde kimsenin kimseden geri kaldığı yok doğrusu. Mevcut sol külliyat üstün körü bile taransa buna dair sayısız örnekle karşılaşmak işten değil.
Yine de, fazla detaya girmeden, bunları kabaca iki başlık altında toplayabiliriz: Pragmatik gerekçeler ve ideolojik-kültürel gerekçeler.
Pragmatik gerekçelerden başlayalım.Bu katogoriye giren gerekçelerde esas alınan çıkarların karşılıklı örtüşmesidir. Örtüşme taktiksel çıkarlarla sınırlı kalabileceği gibi çok daha kapsamlı, stratejik boyutta içerebiliyor.
Kimi sol grupların daha dün “statükonun dağıtılması”, “derin devletin tasfiyesi” adına ülkemize dönük emperyalist operasyonlara (AKP ile birlikte) verdikleri desteği taktiksel işbirliğine örnek gösterebiliriz. Bugün aynı kesimler, bu kez AKP’ye dönük muhalefetlerinde Batılı emperyalist devletlerin müdahale ve yaptırımlarını destek unsuru olarak görme eğilimindeler.
Stratejik işbirliğine gelince, PKK merkezli Kürt hareketinin etkisindeki solun tutumu tam da bu tanıma uymakta. Bu çevrelerin emperyalizmle kurduğu ilişki şimdi artık politik, askeri her düzeyde doludizgin bir boyut kazanmış durumda.
Yine de meseleyi bunlarla sınırlamak eksik bir değerlendirme olacaktır.
PKK’nin de yaslandığı, “kimlik siyaseti” adını verdiğimiz etnisite, din, kültür temelli talepleri her şeyin önüne koyan anlayış halihazırda doğrudan PKK etrafındaki toplumsal çerçeveyi de aşarak solun dayandığı başlıca dinamik haline geldi.
Kimlik siyasetine indirgenmiş "demokrasi mücadelesi", hem emperyalist sistemin hem de solun beklenti ve taleplerine karşılık düşen ortak paydaya dönüştü. Sol bu zeminde tutunur, varlık kazanırken emperyalistler sınıfsal, devrimci içeriğinden yoksunlaştırılmış tehlikeli yönleri tırpanlanmış bu demokrasi mücadelesi aracılığıyla kendi gündemlerini ilerletmekte güçlük çekmiyor.
Yani gözlerimizi Suriye ve Irak’a dikip emperyalizme taşeronluğu artık herkesin malumu PKK’ye atıp tutmakla ancak zevahiri kurtarmış oluruz.
Bu celallenmenin üstünü örtemediği gerçek, Türkiye solunun hacimli bir oranının PKK dolayımıyla ya da başka yollardan Batı merkezli emperyalist siyasasının, ilişkiler ağının bir uzantısı haline geldiğidir.
YÜZYILLIK DAVAYA İHANET
Solda yaygınlaşan pragmatizmin aslında Türkiye sağının yıllardır tanık olduğumuz tutumundan özünde bir farkı yok. Çıkarlarını emperyalizmin çıkarlarıyla örtüştürerek ilerleme arzusu, bu al gülüm ver gülüm siyaseti Türkiye sağının alameti farikasıdır ve ülkemizin bugün içinde bulunduğu halin de başlıca sebebidir.
Sağ cenahın ideolojik-politik, sınıfsal konumlanışı dikkate alındığında bunda garipsenecek bir yan yok. Kişiden kişiye, gruptan gruba, ülkeden ülkeye değişen, ayrışan çıkarlara rağmen nihayetinde emperyalist sistemin egemen güçleriyle bizim gibi bağımlı ülkelerin egemenleri aynı düşünce sisteminin, felsefenin, çıkar ikliminin birer parçası durumundalar. Yani böyle davranmış olmakla kimse sağcılığından bir şey kaybetmiyor.
Ama aynısını sol için söyleyemeyiz elbette; emperyalizmle işbirliği solu çürütüyor, öldürüyor!
Sosyalist akımlar, devrimci akımlar 19. yy’dan itibaren kapitalizmin ve 20. yy’dan itibaren de onun büründüğü bir üst form olan emperyalizmin radikal eleştirisi üzerinden insanlığa mal oldular; milyonlarca, milyarlarca insanı etkilediler, peşlerinden sürüklediler. Burjuva yaklaşımlara karşı ideolojik,politik düzeyde başa baş hegomonya mücadelesi ancak bu tavizsiz söylem ve ona uygun pratik sayesinde mümkün olabildi.
Bugün şu ya da bu gerekçeyle AKP gericiliğinden kurtulmak umuduyla ya da bölgemizi yakıp yıkıp viraneye çeviren emperyalizmin mevcut bölgesel statükoyu dağıtarak geleceğe dönük yeni fırsatlar yaratacağı beklentisiyle ve belki, daha kötüsü, emperyalist sistemin sunduğu ilişkiler ağından, nimetlerden doğrudan beslenip faydalanıldığı için gözden çıkarılıp harcanan, işte bu mazisi en az yüzyıla uzanan büyük mücadeledir.
Uğruna ülkemizde ve dünyada sayısız insanın ölüme yürüdüğü, onulmaz acılara katlandığı büyük bir dava…
İşbirlikçi tavırlarını pragmatik gerekçelerle izaha kalkışanlar her ne kadar emperyalistlerin norm ve değerlerini, nihai amaçlarını sonuna kadar benimsemediklerini, günü gelince emperyalist politikalardan keskin bir kopuş yaşanacağını dile getirseler de sözlerinin gerçekte bir değeri yok.
Taktiksel veya stratejik, kendisinden medet umulan, iyi şeyler de yaptığı düşünülen hegomonik bir güce karşı mücadele verilemez. Bu ne ideolojik-politik düzeyde ne de pratikte mümkündür.
Böyle düşünenler eninde sonunda gidip hegomonun kanatları altına sığınacaktır. Bir zamanlar savundukları büyük davanın değil küçük kırıntılar karşılığında emperyalist çıkarların bekçisi olacaktır.
Belli ki, birkaç on yıla yayılan geri çekilişimiz birilerinin umutlarını karartmış, bilinçlerini kör etmiş. Oysa, bu dava bitmez!
Tarihin sonunun geldiğini ilan edenlerin, emperyalizmin ağzıyla konuşanların sonunu getirecek devrimci bir sürecin içine çoktan girdik bile. Kendisine devrimciyim, sosyalistim diyenler sınırlarını emperyalizmin çizdiği bir çerçevede kalarak, işbirliği yaparak ancak bu sınırlar içinde eyleyerek, söyleyerek bu sürecin ne öncüsü ne de yürütücüsü olabilirler.
Yüzeyde, günlük yaşamda artık apaçık dışa vuran emperyalizme karşı bu iyimser, tolere edici tutum ne yazık ki yalnızca sahiplerini vurmuyor, Türkiye solunun bütününü şaibe altında bırakıyor. Yüzyıldır bayraktarlığını yaptığımız meseleler, bu arada sınıf temelli taleplerimiz, sömürüsüz, sınıfsız bir düzen talebimiz hepsi ayaklar altında.
Emperyalizmin bölgemizde yarattığı tahribat derinleşirken, vahşinin de vahşisi bir hal alırken bu konudaki tepkilerimiz elbette halkımız için bir ölçü oluyor.
Sol inandırıcılığını, meşruiyetini kaybediyor!
Kısacası, emperyalizmin dostlarının verdiği zarar küpünü çoktan aşıyor.
Buna itirazımız var!
Not: Sonraki makalemiz: “İşbirlikçiliğin ideolojik-kültürel gerekçeleri”
LEVENT YAKIŞ
SOLİTİRAZ.COM