21 Kasım 2024 Perşembe

Devrimci Yön

Putperestliğin Fenomenolojisi / Cemal Öztürk

Putperestliğin Fenomenolojisi / Cemal Öztürk
28 Ekim
00:00 2019

        

1. Peygamberler, insanlığı putperestlikten kurtarabildiler mi sanıyorsunuz?

2.İnsan Tanrı gibi tanımsızdır. Ancak derme çatma eklektik dinlerin ruhban sınıfı temelinde kurumlaşması da ahlak eksenli bir tevhit dininin (varlığın ve bilginin birliği) önündeki en büyük engeldir!

3. Aklın namusu, duygusal, tinsel zekâyı kapsadığı kadar matematiksel işlemleri yürüten mantıktır da. Mantık, dinde,  dilde, matematikte, bilimde, felsefede, sanatta, edebiyatta içkindir. Aklın namusunu kirletenler, nice zemzem ile abdest alsalar da yaşam sınavından asla yüz akıyla çıkamazlar!

4. Kapitalizmin “Pazar Yönelimi’nde” insan, Tanrı’dan çok tüketim nesnelerine boyun eğmiştir. Modern putperestlikte boyun eğdiğimiz otoriteler, en başta devlet, şirket, din bürokrasisi, şoven milliyetçilik, ırkçılık, teolojik ya da ideolojik düzeyde birçok kabilecilik putlarıdır.

5. Kavramların tarihi vardır. Dünyada içeriği sabit tek bir kavram yoktur.

6.Derme çatma bir Marksizm, hiç bir alt yapısı olmayan bir gecekondu toplumculuğuna yol açtı.  Bunu görmekten üzgünüm. Doğaldır ki, kabahatin bir kısmı, ideolojik yanılgılardan, bir kısmı da kavramların tarihinden habersiz ardıl Marksistlerin görme kusurlarından kaynaklanıyordu.

7. Kapitalizmin silah ve satın alma gücü karşısında en keskin iddialı siyasiler ve hatta dinde, maneviyatta en inançlı kesimlere kadar birçok insan düşkündür. Marksist solun hangi türevi kapitalist paradigmayı aşabildi bugün acaba? Bugünkü mütedeyyin ve muhafazakâr cenah iktidarı eleştirmediği, koşulsuz destek verdiği için hem günahkâr (özüne yabancı) hem de liberallerin suç ortağı değil midir?

8.Yargının salt yetkeci (otoriter) bir emir kumandayla muhalif avcılığına çıkmasıyla insanlık, yeni bir “avcılık çağına” mı giriyor? Bugünkü CB rejimi, vatandaş için tam bir ‘diyet / perhiz ve zayıflama rejimidir.’

9. Mali sermayenin soğuk savaş cin/ayetleri, insanlığı büyük bir soğuk odaya hapsetti

10.İktidar, kendi doğrularını tek yönlü olarak ruhban medyası sayesinde topluma çeşitli telkinlerle zerk ettiğinde, aklın namusu zamanla kirlenir, edep duygusu da yiter gider.  O halde kapitalist yaşam tarzında günahkârlık, yabancılaşma kavramıyla özdeştir.

11.Bir ülkede mutlak egemenlik, para, pazar, parti ve papaz’ların (ulemanın) planlaması tarafından belirleniyorsa eğer, iki cihana sığmayan insan gönlü işgal altındadır.

12.Yandaş haber dinlerken, ruhban medyasını okurken müsekkin almayı unutmayın sakın.

13. “Ben” bilinci, “ötekini” kendi varlık koşullarının bir uzantısı olarak idrak etmedikçe “bencillikten” kurtulamaz. Çokluktan birliğe, kavgadan dirliğe, yoksunluktan varsıllığa ulaşamaz.

14.Kapitalist emperyalist sistem ki sürekli kötülük toplumunu teşvik ediyor.

15. İçinde yaşadığımız kapitalist emperyalist sistemde insan olmanın maddi alt yapısı yoktur. Fakat insan olmadan, insanlığın kurtuluşu ‘kendisine hayrı olmayan sınıfların öncülüğüyle’ gerçekleşebilir mi?

16.Otoriter Baskı: Bir yanda tek yanlı kitlesel telkin ile yaratılan rıza, öbür yanda zor kullanmaktır.

17.Dinler tarihi, insanın ruhsal algı ve gelişimine göre sürekli bir revizyonizm ve reformlar tarihidir. Tanrı’nın insandaki evrimi devam ediyor hâlâ.

18. Önce kelam vardı. Sözel kültür, bu sebeple kulağımıza takılan ilk küpeydi.

19. Yazı bulunduktan sonra, kutsal kitapların Mushaf haline getirilmesini, uzun yıllar, belki yüzyıllar mertebesinde irdelemeliyiz. Bir Mushaf’a “bu kitabın korunması Allah’ın güvencesi altındadır” diye bir ayet konulmuşsa eğer, bu tamamen insanoğlunun kurnazlığını yansıtır. Gerçekten Tanrı’nın koruma altına aldığı sadece tabiat ve kâinattaki belli sabite, kodlar ve yasalardan ibarettir.

20.Ah, zihnimizde yuva kurmuş batıl inançlar, korkular yok mu? Hakikat ve hurafe ayrımı yapacak arifler aranıyor!

21.Ahlak eksenli olmayan ve yaşamdan kopuk olarak eda edilen tüm dini ritüeller, aslında putperestliğin yeni bir sürümüdür. Çünkü bütün mesele soyut bir güce tapmak değil, adil bir Tanrı’ya ne kadar inandığımızdır. Çünkü işin bütün sırrı, adil bir Tanrı’ya inancın ahlaki eylemlerimizi ne derece motive ettiğidir.

22.Daha Machiavelli,  dünyaya gelmemişken Muhaviye için din kutsal bir işletmeydi. Çünkü Emevi’nin iktidarında artık Tanrı çok karlı bir iş ortağıydı. Putperestlik ancak bu sayede kendisini dini ritüeller örtüsü altında kolaylıkla gizleyebildi.

23.Ey adil bir Tanrı’ya inananlar, zalime nasıl boyun eğmeyi becerebiliyorsunuz böyle?

24.Türkiye’de ne ahlakın hukuku, ne de hukukun ahlakı var. Eğer bu ikisi olsaydı güçlülerin hukuku yerine hukukun üstünlüğü olurdu. Sözgelimi diyanetin bir “iyilik toplumunu” inşa etmede bugün için gerçekten yeterince bir rolü, işlevi var mıdır? Olsaydı eğer, günah işleyenler (hata yapan, yoldan çıkan, suç işleyen, yolsuzluk yapanlar vb.)  gerçekten tövbe etmesini de bilirdi. Yani ya içsel, vicdani baskıyla ya da dışarıdan gelen kamuoyu baskısıyla istifa etmesini de bilirlerdi.

25.Bugünkü kötülük toplumunu inşa eden kapitalist piyasa ekonomisinde, muhafazakârlar, nihilist, kuralsız, ilkesiz ve yağmacı bir yaşamı savunan post-modern kesimlerin, liberallerin birer suç ortağıdırlar.

26.Topluma otoriter baskılarla kabul ettirilen değerlerin, doğrunun ölçüsü olmadığını kabul etmeliyiz öncelikle.

27.Öyle sanıyorum ki insan,  yalan yanlış, yanılgı ve yanılsamalarıyla üstünkörü inanan bir varlıktır. Oysa hakikat saygısı olan insanlar,  sevgi, akıl, adalet yolundan şaşmadan kendisine bir gönül dünyası inşa edebilirler.

28.Geleceğin toplumcu yurtseverliği= ahlaki aklın hukuku+(plan+proje)

29.Atatürk, bize ahlaki aklın namusunu, hukukunu ve yaşamanın bir sanat olduğunu bir nebze de olsa öğretti. Bu devrimci örnekliği kimse inkâr edemez. Bağımsızlık, özgürlük, fırsat eşitliği, yurttaşların kardeşliği ve dayanışmasından daha iyi, başka bir dünya mümkün müdür? Aklımız, yüreğimiz ve özlemlerimiz hâlâ orada!

30. Yurttaşlık bilincinden yoksun iyi insan yetiştirebileceğinizi mi sanıyorsunuz, ey ahlaki akılsızlar!

31.Sahte evrak düzenlemekle gerçeği çarpıtmak arasında bir akrabalık ilişkisi yok mudur?

32.Türkiye, 2019’da,  “hukuk üstünlüğü endeksinde 109. Sıraya düşmüş”. Zulmünüz ziyade olsun!

33.Dindar veya dinsiz her kesimde yer alan putperest ve kindar nesillerin kalp gözü kördür.

34.Bütün çağların en büyük görme kusuru putperestliktir: “Elleri var, hissetmezler, ayakları var, yürümezler, boğazlarından ses çıkmaz. Onları yapan, onlar gibi olacak” (Mezmurlar- 115)

35.Evrenin yaşı ve evrim olgusu, 13,8 milyar iş gününe karşılık geliyor. Daha da yapılacak ne çok işimiz var kim bilir? Tanrının insandaki evrimi devam ediyor hâlâ.

36.Bana bir dinden bahsedin ki ilkeleri hayırseverlik, hakikat saygısı ve hürriyet olsun.

37.Aşk, adalet ve hakikat saygısı ile yaşayanlar gönül gözünüz aydın. “ hayatta en hakiki mürşit akıldır”. Akıl, akıldan üstündür. İnsan açık uçlu bir sistemdir. Pencereyi açık bırakın lütfen!

38.Bugünkü dünyada, işin özünü bilerek tevhit kelimesini kullanan tek bir dindara henüz rastlamadım. Eğer bilselerdi kapitalist toplumdaki yabancılaşmayı, metalaşmayı ve mutlaka bir “şey”e tapmak anlamına gelen putperestliği kolayca ayırt edebilirlerdi.

39.Para, başarı, şan, şöhret, mal mülk, güç, şehvet insanların en çok peşinden koştuğu şeylerdir. Girmek istedikleri cenneti de,  zaten böyle tasavvur etmiyorlar mı çoğunlukla?

40.Hani öz-güvenli insanların aşk, adalet ve hakikat saygısı nerede kaldı. İnsan benliği, sevgi, akıl ve vicdan (ahlak) olmadan kendi sağlıklı gelişimini nasıl sürdürecek? Öyleyse çağımızdaki korkunç yabancılaşmayı dikkate aldığımızda ister dindar olsun ya da olmasın büyük çoğunluk piyasa yasalarına boyun eğdikleri halde bu tür bir putperestliğin farkında bile değiller aslında. Çünkü bu insanlar,  kendi istek ve tutkularının esiri olmuşlardır. Bu bağlamda pazar ekonomisindeki meta ve başarı fetişizmi, putperestlik ve totemciliğin yeni bir sürümüdür.

41.Yabancı bir dilde (Arapça), sürekli taklide dayalı ve ezbere dua eden insanlar, aslında neyi zikrettiğini anlamadan sadece kelimeleri telaffuz etmiyorlar mı? Buradan ruhsal bir yükseliş, ya da gönülden bir aydınlanma çıkabilir mi hiç? Kelimelerin telaffuzundan sevap kazanmak totemciliğin bir sürümü değil de nedir?

42.İnsanlar, kan, klan, kabile, aşiret, ırk, soy, din ve mezhep gibi çeşitli asabiyet bağlarından kurtulmadıkça salt birey, yurttaşlık hukuku ve sorumluluk ahlakı temelinde ergin/olgun bir insan olamazlar. Tarihsel geçmişimize baktığımızda, Türk, Kürt, Arap, Rum ve Ermeni’ler… olarak hiç birimiz masum değiliz. Çünkü çeşitli önyargılar sebebiyle hala yukarıdaki ortak bir hedefte birleşemedik. Evrensel düzeyde olgun insan olmak hakikat makamında varlığın birliğine ve bütünlüğüne ulaşmaktır. Bu ruhsal durumda, varlığın birliği içinde kendisiyle ve başkalarıyla barışık olmaktır. İnsan için varlıkla özdeşlik içinde olmak en temel “nihai dinsel ilgidir

43.Hakikat ile hurafe’yi birbirinden ayırmanın kritiğini yapmak felsefi/ teolojik bir alandır.

44. Peygamberler, arifler ve aydınlanmacıların çabalarına rağmen insanlık,  putperestlik çağının daha yukarı bir aşamasına henüz çıkamamıştır.

45.Fetişizm, fanatizm ve dogmatizm öyle putperestçe bir eğilimidir ki sadist bir efendinin mazoşist bir köleyi gönüllü teslim almasının püf noktası da burada gizlidir.

46. Bugün kendilerine övünerek liberal diyenler, sadece kulağa hoş gelen bir “özgürlük” etiketinden yararlanarak yürürlükteki sömürü, baskı, zorbalığa dayanan otoriter bir yönetimi örtbas ediyor.

47. Tabii ki “liberal” ifadesi, serbestlik, özgürlük anlamına geliyor diye sözlük anlamına aldanmasın kimse. Tekelci anamalcılığın artık paralı siyaset dönemindeyiz.

48. Halkı yönetmenin sadece iki yoluna tanık olmaktayız bugün: a) Silahlı tehdit, vekâlet ve istihbarat savaşları. b) İnsanları, kurumları toptan satın alıp sil baştan düzenleme yöntemi.

49. Ruhban medyası ve üniversitede eleştirel aklın özgürlüğünden bahsedeni duydunuz mu hiç? Topluma uyumun en kolay yolu: Çağdaş köleliğin yeni biçimi: Biat ve itaat ile teslim alma ilkesidir. Erich Fromm, bu ruhsal olguyu,  yetkeci puta-tapma diye isimlendirmişti.

50. Eski dinler, sadece öteki dünya ekonomisini sağlayacak bir inanca odaklandı. Marksçı sosyalist model ise sadece ekonomi-politik ihtiyaçları dikkate alarak insanın ruhsallığı hakkında hiçbir tanı, saptama ve öngörüde bulunamadı. Bizler, ahlak felsefesinin kurucularından Aristoteles gibi “işin ortasını” bulursak belki daha sağlıklı ve erdemli bir yaşam tarzını geliştirebiliriz. Bu temel sorun, fizik ve metafiziğin yeniden ele alınmasından geçer. Nitekim bilim tümevarım yöntemiyken felsefe, tümden gelim çıkarımlarına dayanır. Zaten bilim, sınırlı parçaların ötesine geçtiğinde felsefi alana (metafiziğe) geçiş yapar.

51. Çevreye, doğaya, insan haklarına saygısızlığı ibadet sanan cahil, kibirli ve cani yobazlar tarafından ne çok aydınımız katledildi!

52. Her konuda,  halkını sürekli ahmak yerine koyan bir devlet ve ona itaat etmeyi ibadet sanan bir cemaat anlayışımız var. Bunun sakıncalarını, yüzlerce kez tecrübe ettik ama hala soruna yeterince eleştirel yaklaşan yok. 

53. İmgeyle aldatmak, Yaşar Nuri Öztürk'ün aklına hiç gelmemiş olabilir. Ama unutmayın ki “Allah’la aldatmak” da imgesel ve simgeseldir. Bize, hakikat ile hurafeyi birbirinden ayıracak belli başlı kriterler verebilir misiniz? Siz ey şair, filozof, bilge kişiler!

54. İmge, duygu ve düşüncenin giysisidir. Elbise şık olabilir, ama içinde insan yoksa karşımızdaki, sadece vitrinlik olan ruhsuz bir mankendir.

55. İmgeyle (imajla) aldatmak, aşkta, sokakta, sosyal hayatta geçerliyken; simgeyle kandırmak dinde, ticarette, siyasette en etkili çok eski bir gelenektir.

56. Bir sırığın başına bir sarık koyun, görüntü birden, kutsal bir konuma terfi edecektir.

57.Bir (X) parti liderine yapılan provokatif saldırıya " oh iyi oldu" diyemem. Çünkü duygularıma uyarsam alçakları da alkışlamış olurum.

58.Çağımızdaki anamalcı yaşam tarzına uyum sağlamış formel dindarların ahlaki değerlerden yoksun olarak eda ettikleri ritüellerin bir çeşit totemcilik ya da putperestlik eğilimi olduğunu düşünebilir miyiz bugün?  Esasen Tanrı’nın insanın tapınmasına ihtiyacı yok. Asıl ihtiyacımız olansa inançlarımızın ahlaki eylemlerimizi ne kadar motive ettiğidir.

59. Tanrısal yönelimin (yücelmenin) insandaki ruhsal evrim aşamaları:

a) Animizm ve mitoslar üzerine kurulmuş bir imgelemdeki büyülü bakış. İnsanlığın ilk gençlik çağına özgüdür. Burada sadece pathos (duygu)  var ama henüz logos’un(mantık) denetimi söz konusu değil. Mitolojik bilinçte,  özne ve nesnenin iki kutuplu yapısı henüz birbirinden ayrışmamıştır.

b) Totemcilik, putperestlik eğilimi: İnsanın kendi eliyle yaptığı dışındaki bir güce değer atfederek ona boyun eğmek,  ondan yardım dilemek, vicdani özgürlüğünü, bağımsız kişilik gelişimi ve özgüvenini kaybetmesidir.  Aktarıma dayalı bu inanç biçiminde, nesnel ya da öznel düzeyde bir fetişizm ve fanatizm baskındır. Dogmatik bir söylemin,  taklitçi bir öykünmenin dışına çıkmak tehlikeli olup kişiyi kaygılanmaya sürükler. Çünkü burada insan kapalı bir sistemdir.

c)İnsanı sömüren bir sisteme isyan ve devrimci muhalefet (peygamberler, arifler ve aydınların ) tarihteki dinsel reform ve revizyon çabalarını kim inkar edebilir?

d) Bilimsel ve sosyal devrimler çağında ahlaki aklın hukuku gelişmeye başladığı için insanın gelişimi açık uçlu bir sistemdir. Burada artık kozmik inançlarımız, sevgi, akıl, adalet, hakikat saygısı ve sorumluluk ahlakımızı güdümlediği için bir ruhban sınıfına da ihtiyaç yoktur. Gelin görün ki teori ile patrik arasında uçurumlar görmekteyiz bugün.

60. Hz. Muhammet, İslamiyet öncesinden sürüp gelen (kurban, hac, oruç, namaz vb.) tüm eski putperest ritüelleri, tevhit akidesi altında ahlak eksenli ibadetlere dönüştürmedi mi? Tüm ilahiyatçılar bu soruya evet diyecektir sanırım. Aksi halde İslamiyet’e gerek kalır mıydı?

61. İhsan Eliaçık ve Cemil Kılıç gibi ilahiyatçılar diyor ki: İslam’ın evrensel planda şartı beştir: 1)Adalet, 2)Ehliyet, 3)Emanet,  4)Meşveret, 5)Islahattır. Bence de bunlar ahlaki aklın idrakinde ilkeler olduğu için evrenseldir. Bunlar putperestlik geleneğinden kalan ritüeller de değildir. İnsanlığın yüzyıllar içinde geliştirdiği bir irfandan kalan ortak değerlerdir.

62. Fakat sadece doğruluğa, dürüstlüğe, iyiliğe gönül veren insanların aynı safta olması gerekmez mi? Hak ve hakikat saygısı olan insanlar, elbette farklı dil, inanç, mezhepte bile olsalar onlar aynı ulusta yer alırlar. İbrahimi dinlerin yarattığı ruhban tekeli, ne yazık ki insanların aynı safta durmasına engeldir. Ya da seküler bir dünyada yer alıp da zulme, sömürüye, baskıya taraftar olan insanların da gerçekten ezilenlerin safında olmadıkları gerçeğini de göz ardı edemez kimse. Bu durumun sürmesini isteyen egemen sınıflar/muktedirler, kravatlı ve sarıklı kesimlerin sürekli koalisyonu konusunda hemfikirdirler. Bu değişmeyen tavrın farkına varmak zorundayız. Eski kabile putlarını (sağcılık, solculuk, muhafazakârlık, modernlik gibi ideolojik bariyerleri) nasıl yıkabiliriz bugün? İnsanların inanç ve fikirlerinden ziyade tavrına, ahlaki duruşuna bakmak durumundayız sadece. Zulme, baskıya, sömürüye, haksızlığa destek veriyorsa bir kişi veya kişilerin şu ya da bu din, dil, ideoloji veya sınıfa mensup olmasının ne önemi var. İşçi sınıfına mensup olup da işçilerin düşmanı yine işçiler değil midir? Kendi çıkarını, kamusal çıkarın üstünde gören siyasetlere, peşinen karşı çıkamazsak eğer, iyi bir dünyadan yana olduğumuz sadece bir şehir efsanedir.

C e m a l Ö z t ü r k

SOLİTİRAZ.COM

Facebook'ta Sol İtiraz