Zaman Gazetesi'nin "belge-sel" niteliği!
Zaman gazetesinin arşivi ne yazık ki hem resmi çevrelerce hem gayrı resmi çevrelerce internet ortamından silindi, yasaklandı... Oysa tarihe ibretlik belgeler olarak kalması için titizce koruması gerekiyor Zaman arşivini...
Ergenekon davalarının tam hız devam ettiği ve emperyalizmin içsel uzantılarının projeler üretip Türkiye'nin emperyalist politikalar doğrultusunda tasfiyesini amaçlayan kendi darbeleri için alan temizliği yaptıkları günlerin Zaman gazetesi, özellikle bu anlamda tam anlamıyla tarihsel bir belge niteliğindedir.
Tesadüfen elde kalmış 10 Şubat 2010 Çarşamba tarihli Zaman gazetesinin ana sayfasında yeni seçilen CHP İstanbul İl Başkanı hanfendinin "Ergenekon" davaları hakkındaki düşüncelerini sergilediği demecini gördük.
Dr. Canan Kaftancıoğlu, emperyalizmin (daha sonra anlaşılacağı üzere) 15 Temmuz darbe girişimine ordu içinde ve dışında kendisine engel olabilecek olası tüm güçleri tasfiye operasyonu olduğu anlaşılan ve ABD-AB-AKP-HDP-FETÖ gibi parti ve örgütlerin desteklediği ama CHP tabanı ve yönetiminin asla desteklemediği “Ergenekon” davası olarak adlandırılan davaları kutsuyor ve tutuklanan subay öğretim görevlisi bilim insanı herkesi suçlayarak “30 yıllık hasretin bittiği”ni söylüyor...
Dr. Canan Kaftancıoğlu, “Toplumsal Bellek Platformu” gibi ilginç isimde bir örgüt kurarak 12 Eylül öncesi ve sonrası babalarını eşlerini terör eylemlerinde kaybetmiş ailelerin çocuklarını örgütlemesiyle aynı yıllara denk gelen uyumlu bir bakış açısı.
Zaman gazetesine verdiği demecin ancak ön sayfasını bulabildik.
Canan hanım, “İlk kez içimizde yıllardır sakladığımız duyguları paylaşıyoruz. Acının ortak paydasında buluşma ailelerin kendilerini yalnız hissetmediğinin göstergesidir.” diyor.
Haberin başlığı da “Bugünleri görebilmek için 30 yıl acı çektik!”
Haberden iki gün sonra ise (12 Şubat 2010) –nasılsa silinmemiş- Mustafa Karaalioğlu’nun “Komplo Teorisi” adlı Star gazetesindeki yazısında bu demeçlerin nasıl kullanıldığı sergileniyor.
Sonuç olarak Zaman gazetesinin Türk enetelejensiyasını bilinen amaçlarına alet etmede usta bir operasyoncu olduğu yalnızca azıcık izan sahibi yurttaşlarımızın değil tabandan tavana tüm CHP yöneticileri ve CHP seçmeni biliyordu. Çok değil daha 7 yıl önce zaman gazetesine CHP'liler ellerini bile sürmezlerdi.
Bu operasyonun o zor yıllarda bilerek ya da bilmeyerek parçası olmuş, olup bitenleri sağlıklı değerlendirme yeteneği ve bilincinden yoksun olanların bugün CHP tabanına verceği ne olabilir!.
KOMPLO TEORİSİ!
MUSTAFA KARAALİOĞLU
Star Gazetesi (12 Şubat 2010)
Uğur Mumcu’nun, Cavit Orhan Tütengil’in, Kemal Türkler’in, Metin Altıok’un Sabahattin Ali’nin, Abdi İpekçi’nin, Doğan Öz’ün, Hrant Dink’in, Ümit Kaftancıoğlu’nun, Metin Göktepe’nin eşleri, kızları ablaları, oğulları ve daha birçokları...
Her biri ülkeyi tarifsiz gerilimlere sürükleyen büyük siyasi cinayetlerin kurbanı isimlerin, eşleri, kızları, oğulları, gelinleri, kardeşleri... Birkaç gün önce Dink davasındaydılar, dün de Meclis’te
Kapanmayan dosyalar, dinmek bilmeyen acılar. Daha da elem verici olanı onyıllardır bir türlü cevap bulamayan sorular. Kim öldürdü, kim öldürttü? Ve onlar her kimse bugün hayatın içinde, nerelerde yaşıyorlar? Muhtemelen muteber insanlar olarak, en vatanperver, en cesur, en devlet adamı olarak...
Acıyla ve merakın karıştığı böyle bir duyguyla yaşamak ne kadar zordur, kim bilebilir.
Acıları, kaygıları ve merakları ortak bu insanlar şimdi bir araya gelerek aynı şeyi söylüyorlar: Çoğalmak istemiyoruz!
Bu insanların hepsine ayrı ayrı hikayeler anlatıldı. Birçoğuna tetikçiler de gösterildi. “Kocanı, babanı, kardeşini şu adamlar, şunun için öldürdü” diye başlayan hikayeler...
Çoğalmamak, yani yeni siyasi cinayetlerin işlenmemesi, karanlık ellerin bir daha o tetiğe basmamaları için geçmişin üzerindeki karanlık örtünün kalkması gerekiyor.
62 yıl önce Sabahattin Ali’yi kim katletmişse ve katlettirmişse, 3 yıl önce sonra Hrant Dink’i katleden ve katlettiren de aynı zihniyettir. Abdi İpekçi’yi öldürtüp, katilini cezaevinden kaçırtan, Doğan Öz’ü iz üzerindeyken vurdurtan ve katilini apar topar serbest bıraktıran veyahut da Uğur Mumcu’yu öldürtüp izlerini silen odak da öyle...
Aileleri kendilerine anlatılan hikayelere inanmadılar...
Sadece onlar değil, bu ülkenin aklı başında hiçbir ferdi inanmadı.
Ve şimdi yıllar sonra; ülke, Ergenekonları, darbeleri, faili meçhulleri, provokasyonları, hikmet-i hükümet adına yapılan bütün hukuksuzlukları sorguluyor. Hukuk, kozmik odaya giriyor. Yargı, emniyet, medya, toplum ve en önemlisi de devlet; siyasi irade olarak devlet, “Şimdi temizlik zamanı” diyor.
Toplum, topyekün medeni cesaretini toparlıyor. Yıllarca susanlar, cinayetleri devletin yüksek çıkarı zannederek sır vermeyenler artık konuşuyor. Yıllarca en basit sorulara bile cevap bulunamazken, şimdi savcılar hakimler herşeyi ama herşeyi soruyor. Yıllarca, hükümet adamları “Devlet şöyledir, devlet böyledir. Gerekirse rutin dışına çıkar” diyerek cinayetleri örtbas ederken, bugün o kotluklarda oturan başkaları “Devlet hiçbir amaç için insan öldüremez. Bütün dosyaların sonuna kadar gidilsin” diyor.
Türkiye yalanlara inanmıyor...
Gazeteci Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi “Artık çok alametler belirdi. Uzun zamandan beri ilk defa, bir Başbakan bu cinayetleri aydınlatacaklarına dair söz verdi” diyerek heyecanın yansıtıyor.
Sendikacı Kemal Türkler’in kızı Nilgün Soydan, “Davalar zamanaşımına uğratıldı, gereken cezalar verilmedi ve katiller himaye edildi. Bugünleri görebilmek için 30 yıl acı çektik” diyor.
Savcı Doğan Öz’ün eşi Sezen hanım, “Bu dosyalar 32 yıldır hep bir duvara çarpıyor. Bugün kozmik odaya giriliyorsa Türkiye yol almıştır. Bunları konuşmanın zamanıdır” diyerek yol gösteriyor.
Ergenekon bir komplodur, darbe planları palavradır, Balyoz uydurmadır, kozmik oda numaradır, yaşananlar komplo teorisidir, davalar muhalefeti susturmak içindir demiyorlar. Aksine, eşlerinin ve babalarının cinayetini tam da orada görüyorlar.
Yıllarca biriktirdikleri resmin eksik parçasını şimdi buldular. Her cinayetin aynı elden çıktığını anlıyorlar. Çünkü, gözyaşları, acıları ve merakları sahte değil.
Çelişkiye bakınız ki, acıyı yaşayanlar gerçeği istiyor; acıdan nemalalanlar ise, o acıları bahane göstererek karanlık iktidarlarını devam ettirmek adına çıplak gerçeklere bile direniyorlar.
SOLİTİRAZ.COM